Ahmadu Bello Kimdir? Afrika Mücahidi Ahmadu Bello’nun Hayatı
Afrika Mücahidi Ahmadu Bello, Nijerya'da İslam’ın sömürgeciliğe karşı verdiği özgürlük savaşlarında bir sembol haline gelmiştir. Şehid Ahmadu Bello Kimdir? Ahmedu Bello'nun hayatı ve destansı özgürlük mücadelesi bu yazımızda...
Ahmadu Bello’nun Hayatı
Ahmedu Bello'nun hayatı destansı bir mücadele ile geçmiştir. Şehid Ahmadu Bello, 1910′da Rabah’da doğdu. Küçük yaşlarda İngilizler’in gözetim ve denetimi altında olmasına rağmen kısıtlı imkânlarla iyi bir tahsil almaya çalıştı. İslam’ın sömürgeciliğe karşı verilen özgürlük savaşlarında büyük destanlar yazan binlerce efsanevi kahramanı bilmediğimiz gibi Ahmadu Bello'yu da bu ülkede yaşayan aydınlar, sözde tarihçiler gibi, ne yazık ki biz Müslümanlar da bilmiyoruz. Oysa her gün seyrettiğimiz TV dizilerinden büyük bir ihtimalle kökenleri Ortadoğu ve Asyalı olan milyonlarca masum Kızıl deriliyi öldüren gözü dönmüş katillerin iğrenç cinayetlerini, soykırımlarını Amerika’nın görkemli kuruluş tarihi diye adeta ezberliyor, resmi tarih kitaplarından da Avrupa’nın sömürgeci çapulcularını büyük kâşif, bilim öncüsü, antropolog veya askeri ve siyasi birer deha olarak öğreniyoruz. Ama kendi tarihimizde, köklü geçmişimizde soylu mücadeleler verenlerin isimlerini dahi bilmiyoruz; bilsek bile ne kişilikleri ve hayattan, ne de düşünceleri ve mücadeleleri hakkında sağlıklı bir bilgiye sahibiz.
Ahmedu Bello’nun babası, bulunduğu kabilenin önde gelen lideriydi ve İngilizler’in Sokoto Sultanı Atahiro’yu bozguna uğratmasından sonra İngilizler liderliğin meşru varisi durumundaydı. Bundan dolayı İngilizler’in sıkı gözetimi ve denetimi altındaydı. Küçük yaşlarda bölgesindeki gelişmemiş eğitim imkânlarıyla mümkün olduğunca iyi bir tahsil almaya çalıştı. İlk önce Küttab mahalle mektebinde temel dini bilgilerini tahsil etti. Gelişmemişliğin verdiği etkiyle orada yazılı bir kitap görmemişlerdi. Daha sonra Sokota’da ki düzenli okula gitti. Burada ilk gittiği okula nazaran daha sıkı bir eğitim programı varsa da kaldıkları yerler sağlıksızdı ve daha birçok imkânsızlıklar vardı. Ahmedu Bello 1926′da Kuzey Nijerya’daki en yüksek okul olan Öğretmen Okulu’na başladı. Bu okulda öğretmenlerin çoğu Avrupa’lıydı ve tahsil İngilizce’ydi. Ahmedu Bello’nun Öğretmen Okulu’ndan arkadaşları ileride ülke yönetiminde önemli görevlere geleceklerdi.
Ahmadu Bello ilk kez düzenli bir kütüphaneyle bu okulda karşılaştı fakat okumaya uzun bir vakit ayıramıyordu. Ahmadu Bello eğitimini tamamlamasının ardından öğretmen olarak Sokota’ya tekrar döndü. Okulda birçok kere ders vermek zorunda kaldığı için bu dönemde sosyal ilişki kurma noktasında ve okumaya yeterince vakit ayıramadı. Ahmadu Bello 1934′de 24 yaşındayken amcasının oğlunun vefatıyla, boşalan Rabah kabilesinin başkanlığına getirildi. Kabile başkanı kendi bölgesinde mutlak otorite sahibiydi. İdari sorumluluklarının yanında yargıyı üstlenen başkanlarının en önemli görevi ise vergi toplamaktı. Ahmedu Bello’nun hedefi halkının eğitim düzeyini yükseltmeyi, gelirlerini artırmayı, hastalıklara karşı savaşmaktı ve bunu da zaman içinde başarmıştır. İleri yaştakilerin eğitimi için çok başarılı bir kampanya yürüttü. Halkının sevgi ve güvenini kazandı. 1938′de Sultan öldü, onun yerine kardeşinin oğlu, yine Bello ailesinden bir Sultan geçti ve Ahmedu Bello’nun görev yeri değişti. Böylece Goso’ya tayin edildi. Buraya atanması ileride önemli görevler üstleneceğinin habercisiydi. Ahmadu Bello 1949′a kadar Kuzey bölgelerinin dışına çıkmamıştı. Bu tarihte Lagos’a giderek merkezi hükümeti yakından tanıma fırsatı buldu. Gelecekte Müslümanların ülke yönetiminde söz sahibi olabilmeleri için siyasete gereken önemi vermeleri gerektiği kanaatine vardı. Çünkü Nijerya nüfusunun % 45′i gayri müslimdi. Ahmadu Bello önde gelen siyaset adamlarıyla tanıştı. Bu yıllarda yeni getirilen yasal düzenlemelerle yerli halk gittikçe artan ölçüde yönetime katılıyordu. Ahmadu Bello 50′li yıllarda parlamento üyesi ve bakan olarak çalışmalarını sürdürdü. Çoğunluğu teşkil eden Kuzeyli Müslüman parlamenterler Kuzey Halkları Konferansı adı altında bir parti kurdular ve partinin başına Ahmedu Bello’yu getirdiler. 1955 yılında Libya ve Mısır’ı ziyaret etikten ve hac farz görevini yerine getirdikten sonra ülkesine geri döndü. 1965′de ikinci Nijerya millet meclisi için sapılan seçimlerde Ahmedu Bello’nun liderliğindeki Kuzey Halkları Konferansı Partisi 100 milletvekili çıkardı. Ayrıca bağımsızlardan üç kişi de onlara katıldı. Diğer iki büyük parti toplam 8, öteki partiler ise toplam 20 milletvekili çıkarabilmişlerdi. 1959 yılı Mart ayının 15′inde Kuzey Nijerya özerkliğe kavuştu. Daha sonra ise Nijerya’nın diğer iki özerk bölgesiyle birlikte bağımsızlığa karar verildi. Böylece bugünkü Nijerya doğdu. Ahmedu Bello ve kadrosu yönetimde önemli görevleri ellerinde tuttular. Parti başkanlığını sürdüren Ahmedu Bello Kuzey vilayetinin başbakanı olarak kaldı. Merkezi başbakan da yine kendi partisindendi. Kuzeyliler Ahmedu Bello’nun kendi yanlarından ayrılmasını istemiyorlardı. Afrika’nın büyük mücahidi Ahmedu Bello anti-emperyalist politikalar yürütüyor, şeriata aykırı kanunlar çıkmasını önlüyordu. Büyük dedesi, İslami Hareket’in ünlü isimlerinden Osman Dan Fodyo’nun hilafet devletini yeniden diriltir korkusuna kapılan sömürgeci batı ona diş biliyordu. Çıkarları baltalandığı için Ahmedu Bello, emperyalist güçler tarafından Haziran 1986 yılında vurdurularak şehid edildi.
Afrika Mücahidi Ahmadu Bello ve Verdiği Mücadele
Afrika Mücahidi Ahmadu Bello Kuzey Nijerya’nın meşru Başbakanı olduğu yıllarda sömürgecilerin geride bıraktığı yıkımları onarmak için öncelikle Afrikalı insanın dinamik bir İslami bir kişilik kazanmasını, mevcut büyük sorunların çözümünde atılması gerekli ilk adım olarak görüyordu. Bu amaçla Ahmedu Bello kültür ve eğitim faaliyetlerinin hayati bir önem taşıdığına inanmıştı. Öncelikle kabileler arasında dil birliğini sağlamakla işe başlamak istedi. Ama bu sırada Afrika’nın kuzeyinde Sahra çölü, Kamerun ve Dohami ile Güney Nijerya arasında yayılmış bulunan Elhosa kabilelerinin yetkililerini kandıran Fransızlar, yerli dilin Latin harfleriyle yazılmasını sağlamak üzereydiler. Daha önce de Doğu ve Orta Afrika’da nüfusu 50 milyonu aşan insanın konuştuğu Sevahiliye dilini Fransız harfleriyle yazdırma işinde önemli mesafeler almışlardı.
Ahmedu Bello çok acele tedbirler almak zorundaydı. Ne var ki ordu bir cins ordu değildi. Sömürgeciler her yerde yaptıkları gibi Nijerya’yı terk ettiklerinde ülkeyi kendi doğrularında yönetecek bir kadroyu iş başına getirmeyi; eğitim, kültür, ekonomi, yönetim, bürokrasi, adliye ve özellikle ordunun belli başlı kademelerinde Hristiyanları yerleştirmeyi ihmal etmemişlerdi! Ordunun subay kadrosu yüzde 71 ’i Hristiyanlardan, yüzde 29'u satılmış yerlilerden ve yok denecek kadar az bir bölümü Müslümanlardan oluşuyordu. Dolayısıyla kendilerine has olmayan ve Müslüman çoğunluğu yansıtmayan bir yapıydı bu. Ülke çapında yayılmış 2743 ilkokul ve liselerin çoğu Kiliseye bağlıydı ve misyonerlerce yönetilmekteydi. Şehit edilmeden birkaç hafta önce Kuzey Nijerya Öğretmenler Sendikası hükümetten bütün okullara el koymasını istemişti; ama Ahmedu Bello’nun elinde yeterli öğretmen kadrosu ve mali kaynak yoktu.
Ahmedu Bello buna karşın İslam kültürünü, batıya karşı yerli ve olumlu dinamik gelenekleri ve Arapça dil öğrenimini güçlendirmeye büyük bir hız verdi; her yerde Kur’an Kursu açılmasını sağladı. İslam ülkelerinden yardım istedi; Arap ülkelerinden ve Pakistan’dan yerli dilin Arap harfleriyle yazılmasını sağlamak için uzman bilim adamları getirtti.
Ahmedu Bello farkındaydı ki ekonominin yerli halkın lehine düzeltilmesi için İsrail’in Nijerya'daki mali ve ticari faaliyetlerini, sanayi yatırımlarını gözden geçirmek gerekliydi. Çünkü İsrail’in Nijerya’da çok sayıda şirketi vardı. Histedrot’a bağlı ünlü Soliel Boni şirketi adeta bütün ekonomi üzerinde mutlak denetim kurmuştu. Bu şirkette 4000 Nijeryalı işçi çalışıyordu ve 60 İsrailli personel şirketi yönetiyordu. Ancak söz konusu personelin zaman zaman siyasi ve askeri olaylarda etkin roller oynadığı herkesçe biliniyordu. İsrail, 1959 seçimlerinde kendi varlığına karşı bir tehlike olarak gördüğü Ahmedu Bello’yu yenilgiye uğratmak için büyük yatırımlara girişti ve seçimlerde Ouya Faimi Oulo’ya beş milyon cüneyh bağışladı. Bello ise her gittiği yerde: "Bize göre İsrail diye bir devlet yoktur ve sonsuza kadar da olmayacaktır" demekten çekinmiyordu. Nitekim seçimleri kazandıktan sonra Nijerya’ya tek bir Israilli’nin dahi ayak basmasını kesin olarak yasakladı. Bundan sonra İsrail’in mali yatırımlarına karşı sert tedbirler almak nispeten kolaydı; çünkü 1963'te Zengibar'da şehit edilen 23.000 Müslüman’ın katliamında Siyonist unsurların fiili sorumluluk aldıktan ortaya çıkarıldığından ve Filistin sorunundan dolayı kamuoyu İsrail’e karşı oldukça duyarlıydı.
Ahmedu Bello içerde Siyonizm ve misyonerliğin desteğinde sömürgecilik tarafından acımasız bir kuşatma altında olduğunun bilincindeydi. Askeri ve politik direniş şansı ise tamamıyla kültürel sürecin tamamlanmasına bağlı görüyordu. Eğer Nijerya ölçüsünde İslam etkin bir duruma geçebilirse Tel Aviv, Vatikan ve Avrupa başkentlerinin karşı koyma gücü de giderek kırılacaktı. Ahmedu Bello, bu dönemde daha seri hareket ederek, Müslümanlaştırma faaliyetine büyük bir hız verdi ve bunun ne kadar hayati olduğunu halka göstermek için bizzat kendisi buna etkinlikle katıldı. Bu verimli çabalar sonucunda 1963’te kendi bölgesinde 60.000 zenci Müslüman oldu, 1964'te bunu 366.898 kişinin daha Müslüman olması izledi, Bu son Müslümanlar olanlar arsında zenciler yanında önemli miktarda Hristiyan’da vardı ve bu rakamlar, Avrupa’nın desteğinde çalışan Misyonerliğin 80 yıllık faaliyetlerinden daha fazlaydı.
Ahmedu Bello’nun ekonomik, siyasi ve özellikle kültürel alanlarda sömürgeciliğe karşı başlattığı bu köklü direniş, giderek bütün Afrika’nın kurtuluş umudu haline geldi. Onun açtığı çığır kısa zamanda ve kıtanın her yanında muazzam bir hızla yayılmaya başladı. Bunun en açık belgesi 1965 seçimlerinde Bello ve Ebu Bekir Tefao Paliyev’in büyük bir başarı kazanmalarıydı. Seçimlerde 94 sandalyeden 71 'ini almışlardı. Cumhurbaşkanı Azhiko ise bütün çabalarına rağmen ancak 17 sandalye alabilmişti.
Nijerya'da ve Afrika'nın her yanında her türlü destekten yoksun Müslüman güçler bugün de mücadelelerine devam etmektedirler. Çünkü İslam'ın Tevhid ve Özgürlük mücadelesinde her gün yüzlerce Ahmedu Bello’nun kanı akmakta devam etmektedir.
Ahmedu Bello’nun başına gelenler, yüzlerce örnekten sadece bir tanesidir. Benzer olaylar yüzyıllardır sürüp gidiyor. Sömürgeciliği izleyen emperyalizm ve yan-sömürgecilik olan modernizm dönemleri boyunca, İslam’a karşı örgütlü saldırılar yapıldı, hala da yapılmaktadır. Fakat ne büyük bir tecelli ki, milyonlarca lira, dev kurumlar, örgütlü güçlere ve organize faaliyetlere rağmen Afrika'da gelişme göstermekte olan Hıristiyanlık değil İslam’dır. İslam’ın ve Müslümanların elinde ise, Batılıların elinde olan zenginlik ve araçlardan hiç biri yok Eğer her şeye rağmen Müslümanlık gelişiyorsa, bu yoksul ve zulme uğramış Afrikalının bu dini gerçek kurtuluşu için yol seçtiğini kanıtlıyor. [1]
Demek oluyor ki Afrikalının ve diğer ülkelerin yoksul halklarının bilincinde, fıtratında, dimağında, gönlünde İslam, bir özgürlük ve bağımsızlık sembolü olarak uyanıyor ve Tevhid onlara gerçek çıkış yollarını gösteriyor…
[1] İmaduddin Halil, Afrika Dramı