Particilik ve Siyasal İslam Hakkındaki Görüşümüz
Müslümanlar 21. Yüzyılda İslam’ı toplumsal, siyasal ve ekonomik hayata hakim kılmak için çeşitli yol ve yöntemlere başvurmaktadırlar. Bunların başında parti metodu ve siyasal İslam akımı gelmektedir. Siyaset, kelime manası olarak idare etmek, yönetmek ve eğitmek manalarına gelmektedir. Siyasal İslam ise genel olarak “İslam’ın kişisel hayat dışında sosyal ve politik alanlarda da yol gösterici kılınmasını hedefleyen “politik-ideolojik hareketler” şeklinde tanımlanmaktadır. 19. Yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan ve İslam’ı bir bütün olarak toplumsal, siyasal ve kültürel yaşama hakim kılma amacıyla hareket eden İslamcılık düşüncesi, Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar Osmanlı’daki en güçlü siyasal akımlardan biri olmuştur. Kurtuluş Savaşı esnasında kurtuluş mücadelesini desteklemek için kullanılan İslamcılık düşüncesi, zaman zaman tüm siyasi iktidarlar tarafından oy toplamak amacıyla körüklenmiştir. Halbuki bu yöntem, ne Kur’an’da Müslümanlara gösterilen bir yoldur ne de Peygamber Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam bu yönteme başvurmuştur. Ve ne de herhangi bir dönemde İslam’ın hakimiyeti bu yolla gerçekleşmiştir.
Bu metotlara yöneliş gösterilirken göz ardı edilen soru; bu yöntemden Allah razı mıdır? 21. Asırda Allah’ın razı olacağı ve peygamberi metoda uygun olan yol nedir? Müslümanlar particilik ve siyasal İslam ile gerçekten rıza-i ilahiye uygun bir medeniyet inşa edebilir mi?
Alparslan Kuytul Hocaefendi particilik metodunun ve siyasal İslam’ın Müslümanlara verdiği zararı birçok defa konu edinmiştir. Bunları öz bir şekilde aktaracak olursak:
Birinci Dünya Savaşı ile şeriatle yönetilen ve hilafete bağlı olan Osmanlı devleti yıkılmış, ümmeti Muhammed’in birliği parçalanmıştır. O zamana kadar “İslam’ı hangi metotla hâkim kılarız?” konusu gündem olmamıştı. Çünkü devlet İslam idi ve şeriat ile yönetiliyordu. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile rejim değişmiş, Müslümanların İslam Medeniyetine yeniden ulaşma misyonu peyda olmuştu. Lakin değişen konjektür, Müslümanların ahvali ve gayri İslami sistem, Müslümanların İslam’ı hâkim kılma konusunda peygamberi metot dışında başka metotlar denemesine sebep olmuştur. Bu metotlardan birisi de particilik ve siyasal İslam’dır. Müslümanlar yıllardır bu metot ile İslam’ın hâkim olabileceğini zannetmiştir. Lakin ne bir mesafe alabilmiş ne de olması gerektiği gibi peygamberi, tavizsiz bir duruş sergileyebilmiştir.
Din bir tane, kitap bir tane; bu dini hâkim kılmanın yolu da bir tanedir. O da peygamberi hareket metodudur. Hedefe tavizsiz ve en kestirmeden götürecek yol Peygamber Efendimiz’in izlemiş olduğu ve ümmetine miras bıraktığı yoldur. Bu yol zordur, dikenlidir fakat aynı zamanda denenmiş, Allah tarafından onaylanmış ve en sağlam olan yoldur.
Maalesef Müslümanlar tehlikesiz ve hemen hedefe ulaştıracak kısa yollar aramıştır. Bunu bilen düşmanları da Müslümanların önüne alternatif sunmuştur. Kolay ve dikensiz bir yol arayan Müslümanlar da “en iyi yol dikensiz yoldur” mantığıyla düşmanlarının önüne koyduğu tuzağı göremeyip nefislerinin hoşuna giden bu yola tutunmuşlardır. Dikensiz ve tehlikeden uzak yol ile hem İslam’ı hâkim kılacaklar(!) hem makam mevki şöhret sahibi olacaklar hem de cihad sevabı alacaklardı. Ancak Müslümanlar önlerine konulan particilik yolunun getirisinden çok götüreceklerinin hesabını yap(a)madılar. Particilik ve siyasal İslam ile Müslümanlar ne için yola çıktıklarını unutmuş, nasıl ilerleyeceklerini şaşırmışlardır. İslam’ı hâkim kılma ve İslam’a hizmet etme amacıyla yola çıkanlar hedefleri başta olmak üzere çok şey kaybetmişlerdir hala da kayıpları devam etmektedir.
** Müslümanların parti yolunu benimsemeleri ile Türkiye’de hakiki anlamda bir İslami bir hareket oluşamamıştır. Particilik ile İslam Medeniyetine ulaşılabileceğine inanan çoğunluk sayesinde partiler, cemaatlerin çalışmalarını engelledi ve onları bitirmek için elindeki gücü kullandı. Müslümanlar gerçek gücü, hükümet olmak zannetti. Halbuki tek gerçek güç, İslam ile eğitilmiş güçlü toplumlardır.
**Parti metodu ile mücadelede İslam’ın en temel mesajı olan ile “La ilahe İllallah” yani Allah’tan başka itaat edilecek hiçbir otoritenin olmadığı, her meselede yalnızca O’nun kanunlarına bağlı kalınacağı, başka kanun ve ilkelerin reddedileceği gerçeği geri planda kalmakta ve vatanın kalkınması gibi konular Tevhid’in önüne geçmektedir.
**Parti metoduyla daha başlangıçta laiklik ve demokrasi üzerine and içen Müslüman yöneticiler ilerleyen zamanlarda da haramları işlemeye, haramlara imza atmaya başlangıçta evet demiş oldular.
** İslam’ın cihanşümül ve kıyamete kadar tek gerçek din olduğunu bildiği halde, Müslümanlar batıl ideolojileri İslam’ın önüne geçirmiş hatta onu savunur hale gelmişlerdir.
** Parti metodu ile yüksek makamlara gelip İslam’ı her yerde savunacaklarını hayal eden Müslümanlar makamlara gelince dünyaperest olmaya başladılar. Yola ne için çıktıklarını unutup koltuklarının/makamlarının kölesi oldular.
** Parti metodu ile yola çıkanların iktidara gelince İslamcı çizgilerini yitirmeleri ile eleştirdiklerine benzeyerek sistemin baş aktörü ve koruyucusu durumuna geldiler ve hedeflerinden uzaklaştılar.
** Müslümanlar parti metodu ile batıl sisteme değil partilere muhalif oldular. Muhalif ruhu ve anlayışı yanlış yerde yanlış şeylere kullandılar.
** En tepeye ulaşma, hükümet olma mücadelesi veren Müslümanlar, asıl yapması gerekenleri yap(a)mamışlar, toplumları irşat etmemişlerdir. Halbuki Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “Bir toplum kendinde olanı değiştirmedikçe, Allah o toplumda olanı değiştirmez” düsturunu açık bir şekilde ortaya koymuştur.
** Parti metodu, halkı yeni bir nizama yeni bir medeniyete davet etmemekte mevcut nizamın doğru gibi addedilmesine ve köklü bir değişimin düşünülmemesine sebep olmaktadır.
Parti metodunun kaybettirdikleri hakkında daha onlarca madde sıralanabilir. Parti metodu ve siyasal İslam’ı savunanlar bugüne kadar hep faydalarını görmek istediler. Lakin göründüğü üzere parti metodunun kaybı kazancından çok daha fazladır.
Bu gerçekler varken İslam’ı parti metodu ile hâkim kılmak istemek gerçekten mümkün müdür? Allah’ın istediği sistem, Allah’ın razı olmayacağı yollarla hâkim kılınabilir mi? Müslümanlar sonradan ortaya çıkarılan yanlış yollara Kur’an ve sünnetten deliller aramayı bırakmalı ve önce Kur’an’a bakmalı, ardından peygamberinin izlediği yolu takip etmelidirler.
İslam’ı yeryüzüne hâkim kılma hedefini kullarına tayin eden Rabbimiz, bu hedefe koşarken hangi güzergahtan ve hangi yöntemle gidilmesi gerektiği konusunda da kullarını başıboş bırakmamış ve onlara Kuran ve sünneti rehber olarak göndermiştir. Bu noktadan sonra İslami mücadele veren Müslümanlara düşen görev hem Kur’an-ı Kerim’i hem de Peygamberimizin siretini ve sünnetini gereği gibi tetkik ederek Nebevi Hareket Metodunun ne olduğunu anlamak hem de bu metoda uygun bir İslami mücadele vermektir.
Bu yazı Alparslan Kuytul Hocaefendinin particilik ve siyasal İslam hakkındaki videolarından derlenerek hazırlanmıştır. Detaylı bilgi için videoların tamamını dinleyebilirsiniz.
https://furkannesli.net/yazilar/alparslan-kuytul-hocaefendiden-sorulara-cevaplar
https://furkannesli.net/yazilar/yanlis-metodlarin-akibeti