Rabb Nedir? Rabb Ne Demektir?
Rabb Nedir? Rabb Ne Demektir? Bu yazımızda, Kur’anî kavramların temeli olan dört kavramdan biri olan “RAB” kavramını ele alacağız.
Sözlükte “bir şeyi yetkinlik noktasına varıncaya kadar kademe kademe inşa edip geliştirmek” manasındaki Rab (Rab) kelimesi, mübalağa ifade etmek üzere daha çok sıfat gibi kullanılır ve kelime tamamen Allah’a (cc) ithaf edilerek; mâlik, seyyid, idare eden, terbiye eden, gözetip koruyan, nimet veren, ıslah edip geliştiren, mâbud gibi anlamlara gelir. “Rab” kelimesi “terbiye” kelimesinden türemiştir. Terbiye ise, başkasının işlerini ıslah etmek ve durumunu gözetmek demektir. Herevî şöyle der: Bir şeyi ıslah eden ve tamamlayan kimse hakkında; “onu ıslah etti” denilir.
“Rab” kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de tam 968 yerde geçer. Çoğulu olan “erbâb” 4 yerde ve bu kelimeden türemiş olan “Rabâniyyûn” 3, “ribbiyyûn” ise 1 yerde kullanılır. “Rab” kelimesi ve türevleri Kur’an’da toplam 976 yerde tekrar edilir. 962 yerde de doğrudan Allah’a nisbet edilmiştir.
Bu isim, Kur’an’da Allah lafzından sonra en çok kullanılan ikinci isimdir. İlginçtir ki, ilk nâzil olan 30 sûrede “Rab” ismi 80 kez geçtiği halde, “Allah” ismi sadece 20 kez geçer. Buna göre Rab lafzı, Allah lafzından dört kat fazla geçmiş oluyor. Elbette ki bu gerçek, tesadüfle açıklanamaz. Allah, ilk indirdiği ayetlerde insanların zihinlerinde kendi rabliğini silinmez bir biçimde yazmayı murâd etmiştir. Rab kelimesi, Kur’an-ı Kerim’in tertip sırasında ise karşımıza çıkan ilk kelimelerden biri olmuştur. Besmeleden sonra “hamd, âlemlerin Rabi Allah’a aittir” ayetiyle başlanmaktadır. Yani vahiy kitabı olan Kur’an söze Allah’a ait en önemli özelliği (Rab olmasını) vurgulayıp insanlara bu önemli gerçeği hatırlatarak başlamaktadır. Dolayısıyla “Rab” kavramının aslî anlamının ve yan anlamlarının doğru bir şekilde tespit edilmesi; ilahî mesajın doğru anlaşılması için önemlidir.
Rab Kelimesinin Kur’an’daki Anlamları:
1- İLAH: Tapınmak, kulluk etmek, gönülden bağlanıp sığınmak ve itaat edilen, boyun eğilen, efendi gibi manalara gelmektedir. Şu ayetlerde kullanılan ‘’Rab’’ kelimesi ‘’ilah’’ anlamı taşımaktadır:
Ve o peygamberin size melekleri ve peygamberleri rab edinmenizi emretmesi de (düşünülemez). Müslüman olmanızdan sonra size inkârcılığı emreder mi hiç? (Âl-i İmran-80)
“Onlar Allah’ı bırakıp da din âlimlerini, rahiplerini, özellikle Meryem oğlu Mesîh’i rab edindiler.” (Tevbe-31)
2- MÂLİK (SAHİP, EFENDİ, İDARECİ): Hâkimiyetinde dengi ve benzeri olmayan, kâinatı yaratan ve yöneten-idare eden, güç ve egemenlik sahibi, reis.
Rab kavramı insana izafe edildiği zaman sahip, efendi manalarına gelmektedir. Allah’a izafe edilince, sahip (mâlik) manasını kazanmaktadır. Kur’an’ı Kerim’de Allah’a izafe edilerek kullanılışı:
“Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” (Fatiha-2)
Sahip ve efendi anlamında insana izafe edilerek kullanılışı:
“Onlardan kurtulacağını bildiği kimseye dedi ki: ‘Beni efendinin (rabbinin) yanında an!’ Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Dolayısıyla birkaç sene daha zindanda kaldı.” (Yusuf-42)
3- MÂBUD: Kendisine ibadet edilen, bağlanılan anlamındadır. Kur’an’ı Kerim’de kullanılış şekli:
“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet(kulluk) edin ki sakınıp korunabilesiniz.” (Bakara 21)
4- MÜREBBİ (EĞİTİCİ-ÖĞRETİCİ): Gereksinimleri karşılayan, terbiye veren ve yetiştiren anlamındadır. Kur’an’ı Kerim’de kullanılış şekli:
“Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: ‘İsteklerim senin içindir, gelsene’ dedi. O (Yusuf) (bundan, beni güzel bir şekilde korumuş olan) Rabbime sığınırım dedi.” (Yusuf- 23)
Bu ayette Allah (cc) için terbiye eden, yol gösteren anlamında ‘’Rab’’ kelimesi kullanılmıştır. Yusuf (as) davet edildiği çirkin iş hususunda Allah’ın onu terbiye ettiğini, sakındırdığını ortaya koymuştur.
• ‘’Rab’’ kelimesi ‘’rabbâniyyûn’’ şeklinde kullanılınca, insanların önde gelenlerinin toplumu eğitmesi ve topluma öğretide bulunması kastedilmektedir.
Öğretimi ele alan şekli;
“Hiçbir insanın Allah’ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra insanlara: ‘Allah’ı bırakıp bana kul olun!’ demesi mümkün değildir. Bilakis şöyle der: ‘Okumakta ve öğrenmekte olduğunuz kitap uyarınca Rabbaniler olun!‘” (Âl-i İmran-79)
• Bu ayet, insanların, öğretim ve tedrisat denen eğitimle gelişip Rabbe mensup kimseler olabileceğine işaret etmektedir. Gerçek vahiy olan Kur’an’ı iyice öğrenip tetkik ederek ondaki sırları açıklamak ve başkalarına öğretmekle hem ferdin hem de toplumun gelişimi temin edilmiş olacaktır. Genelde bu ayet daha çok eğitimin öğretim boyutunu gündeme getirir.
Eğitimi ele alan şekli;
“Rabbâniyyûn ve alimler, onları günah olan sözleri söylemekten ve haram yemekten men etselerdi ya! İşledikleri fiiller ne kötüdür.” (Maide-63)
• Bu sefer de Rabbânîler’in, toplumu yalan ve haram lokma yemekten menetmeleri, uyarmaları ve eğitmeleri, bu kavrama mana olarak yüklenmektedir. Bu faaliyet ise, eğitimin alanına girmektedir.
5- YARATMA: Hâlık (yaratıcı) sıfatı, Allah’ın ‘’Rab’’ sıfatı içinde yer almaktadır. “Alemlerin Rabbi” ifadesinin birincil manası, “alemlerin yaratanı’’ olmalıdır. Rab kelimesinin yaratma manasına geldiği, Hz. Yusuf’un (as) lisanından işaretle şöyle dile getirilmektedir:
“(Rabbim!) Bana iktidar bahşettin ve hadiselerin tevilini öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan!” (Yusuf-101)
Burada Rab kavramının içine (fatır=yaratıcı) sıfatı da dahil olmuştur. Şu ayet de bu anlamdadır:
“Firavun, ‘Rabbiniz kim ey Musa’ dedi. Musa da ‘Rabbimiz her şeyi yaratan ve sonra da hidayet edendir’ dedi.” (Tâhâ, 49-50)
6- YOL GÖSTERME: Yüce Allah’ın hidayet etmesi (doğru yola iletmesi), ıslah etmesi Rab sıfatının kapsamına girmektedir. Bütün varlıkları yaratan Allah, kimilerine vazifesini kimilerine de gideceği doğru yolu göstermiştir ki; buna hidayet denilmektedir.
“Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen.” (Al-i İmran-8)
7- VELİ (KORUYUCU): ‘’Rab’’ kavramının özünde yer alan diğer bir mana da arka çıkmak, sahip olmak manalarına gelen velidir. Rab; iktidar veren, yaratan ve insanı Müslüman olarak yaşatan, iyilerin arasına koyup sahip çıkan velidir. O zaman tekrar Fatiha Suresindeki “Rabbi’l-alemin” ifadesine dönersek, ibareye “alemleri yaratan, yol gösteren, öğretip eğiten ve sahip çıkan” manasını verebiliriz. Allah, verdiği imtihanda başarılı olmaları için insanları şeytanın etkisinde kalmaktan korumakta, koruyuculuk sıfatı ile onlara sahip çıkmaktadır. Bu manada ise “alemlerin Rabbi”; alemlerin koruyucusu olmaktadır.
“Rabbinizden size indirilene uyun, O’nu bırakıp da başka velilere uymayın.” (A’raf, 3)
8- GÖZETLEME: Mahlukatın rızık, şifa vb. ihtiyaçlarını gözetleyen/gideren yegâne güç, anlamlarıyla gözetleme özelliği de Rab isminin kapsamına girmektedir.
“Doğrusu sizin bu mâbudlarınız benim düşmanımdır. Benim dostum, ancak beni yaratmış olan ve hidayete erdiren, beni yediren ve içiren, hastalandığımda bana şifa veren, alemlerin Rabbidir.” (Şuara, 77-80)
Neticede Allah’ı rab olarak benimsemek onun terbiyesi, talimi altına girme ve hayatı düzenleyen hükümlerine boyun eğerek, mükerrem insan olma yolunda ilerleme anlamına gelmektedir.
ALLAH (AC) TÜM KÂİNAT ÜZERİNDE OTORİTENİN TEK SAHİBİDİR
Allah’ın (cc) tüm kâinatı kuşatan fiillerinin ve mahlûkat üzerindeki kesintisiz tasarruflarının Kur’an’ı Kerim’de ‘’rab’’ kavramı üzerinden takdim edildiği anlaşılmaktadır. Kur’an’ı Kerim muhataplarının sahip olduğu varlığı yarattıktan sonra onu kendi haline terk eden ve hayata dokunmayan ilah anlayışının aksine, ilk nazil olan vahiylerden itibaren; yaratan, yaşatan, yöneten, hayatın en küçük ve önemsiz görünen ayrıntılarını bile kontrolü altında tutan dinamik bir rubûbiyet anlayışı ikame etmek istemiştir.
Buna göre Allah’ın (cc) tüm kâinata yönelik tasarrufları bütüncül olarak değerlendirildiğinde, tarihe ve tabiata seküler açıdan bakmak neredeyse imkânsız hale gelmekte ve O’nun gerek kozmik gerekse beşerî düzeyde geçerli olan fiilleriyle müdahil bir fail olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu minvalde Allah (cc) Kur’an’ı Kerim’de iman edenlerin gönlünde sahih bir ilah inancını oluşturmayı hedeflemiştir. Çünkü amaç, insanları Allah’ın (cc) varlığına inandırmak değil, rab olarak kabul edilmeyen ilah inancını reddetmek ve bunu düzeltmektir. Cahiliye kavimleri zaten (rab olarak kabul edilmemiş) Allah inancına sahiplerdi. Fakat onlar Allah’a ait olan özellikleri bir başkasına yakıştırmış ve bu hususta istikametten sapmışlardır. Allah (cc) bundan dolayıdır ki; tam sekiz ayrı yerde şu hitapta bulunmuştur:
“Zâlikumullahu Rabbukum” (Mü’min: 40/62, 64) “İşte bu Allah’tır sizin Rabbiniz.” Yani, sadece ilah olarak kabul ettiğiniz sizin rabbiniz olabilir, mesajını vermiştir.
Bu kavimlerin gözünde, metafizik manada yaratıkları rızıklandırması, ihtiyaçlarını görmesi, sıkıntılarını gidermesi ve koruyup kollaması anlamlarıyla ‘’rab’’ kavramı başka bir keyfiyete sahipti. Bu anlayışları itibariyle onlar her ne kadar en yüce ilah olarak Allah’ı kabul etmiş olsalar da melekler, sahte ilahlar, cinler, görünmez güçler, yıldızlar, gezegenler, peygamberler, veliler ve ruhani liderleri de O’nunla birlikte rububiyete (rabliğe) ortak görüyorlardı. Yine ‘’rab’’ kavramının; emretme ve yasaklama yetkisine sahip tek merci, egemenliğin tek sahibi, hidayet ve yönlendirmenin kaynağı, kanun koyucu, ülkenin başkanı ve toplumun merkezi olması şeklindeki anlamı onların gözünde tamamen başka bir niteliğe sahipti. Bu anlayışları nedeniyle onlar; sadece teorik planda Allah’ı mutlak otorite, egemen güç vb. anlamlarıyla rab olarak görüyorlardı. Pratik hayatlarında ise toplumun katında güçlü olan, nüfuz sahibi kimselerin ahlaki, siyasi ve toplumsal anlamdaki rububiyetlerini kabul ederek onlara itaat ediyor, onların siyasal otoritelerine tabi oluyorlardı.
Bu sapıklığı ortadan kaldırmak için yüce Allah her dönemde değişik toplumlara kendi içlerinden peygamberler göndermiş ve son olarak da bu görev için Peygamberimiz Hz. Muhammed’i (s.a.v.) memur kılmıştır. Söz konusu bütün peygamberler insanları şuna davet etmiştir:
Bütün anlamları itibariyle Rab sadece bir tanedir ve o, Allah’tır (cc). Rububiyet (rablik) iki ana daldan oluşan bölünmez bir bütündür. Bu ana dallar; Allah’ın (cc) yaratma ve hükmetme özellikleridir. Yani rububiyette hiçbir anlamda, hiçbir yaratığın Allah’tan başka hiç kimsenin en ufak payı yoktur. Kâinat nizamı tek bir ilahın yaratmış olduğu kâmil, külli bir nizamdır. Bu nizam üzerinde bir tek ilahın hakimiyeti vardır, bütün yetki ve güçlerin sahibi de yine o tek ilahtır. Bu nizamın yaratılmasında başka bir varlığın herhangi bir şekilde herhangi bir katkısı söz konusu değildir. Bu nizamın yönetim ve idaresinde herhangi bir kimsenin rolü yoktur ve O’nun hakimiyeti mutlaktır, ortaksızdır. Merkezi otoritenin sahibi olması itibariyle tek bir ilah olan yüce Allah, hem metafizik manada hem de siyasi, ahlaki ve toplumsal manada Rab’dir. Yegâne mabudumuz (secde ve rükû edilecek olan, duaların ulaşacağı güç) O’dur. Aynı şekilde padişah da, mülkün sahibi de O’dur. Kanun koyucu da emretme ve yasaklama yetkisine sahip olan da O’dur.
Cehalet nedeniyle insanların birbirinden ayırmış olduğu rububiyetin bu iki özelliği, gerçekte uluhiyetin gereği ve ilahın ilah olmasının vazgeçilmez özelliğidir. Bu iki özelliği birbirinden ayırmak mümkün değildir. Aynı zamanda bu iki özellikten herhangi birinde herhangi bir yaratığı Allah’a ortak koşmak şirk olmaktadır, caiz değildir. Bu çağrıyı Kur’an’ın sunduğu şekliyle bizzat Kur’an’ın dilinden dinleyelim:
“Gerçekte sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan sonra da arşa istiva eden Allah’tır. O, geceyi, durmaksızın kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun! Yaratmak da emir de yalnızca O’na aittir. Alemlerin Rabi olan Allah ne yücedir.” (A’raf-54)
Kaynak; 4 Terim (Mevdudi)-İslam Anks. (DİA)