Ortadoğu Gerçeği ve Ümmetimizin Doğum Sancısı - 3
Bizi yeryüzünün en şereflisi olarak yaratan ve yol gösteren Allah’a hamd; insanları uyandırmak ve kölelikten kurtarmak için mücadele eden çilekeş peygambere salât-u selam; bu zamanda İslâm davasını omuzlayan kardeşlerime selam ile başlıyorum.
Geçen sayıda batılı ve batıcı güçlerin Ortadoğu’da neden diktatörlükler kurduklarını ve bu diktatörleri neden desteklediklerini birkaç madde ile açıklamış, bu güçlerin şimdi neden strateji değiştirerek Ortadoğu’da demokrasi istiyorlarmış gibi davrandıklarını ve neden halkları sokağa döktüklerini açıklamaya başlayacağımı ifade etmiştim. Şimdi ona başlayalım: Bilindiği üzere Büyük Ortadoğu Projesi, 11 Eylül saldırısı bahane edilerek başlatılmış, Afganistan ve Irak’ın işgali ile milyonlarca masum Müslüman şehit edilmiştir. Bu zulüm ve kargaşa dönemi hâlâ sürmekte ve her gün yüzlerce Müslüman’ın şehid olmasına sebep olan olaylar devam etmektedir. Bu lanetli projenin ilk basamağının, işgal ve öldürme ile hem Ortadoğu halklarının yani Müslümanların gözünü korkutmak hem de özellikle Afganistan ve Irak’a kendilerince yeniden çeki-düzen vermek ve istedikleri sistemi ve idarecileri bu ülkelerde işbaşına getirmek olduğu açıktır. Yaklaşık 3 yıldır ise projenin ikinci basamağına geçilmiş ve Ortadoğu halkları sokağa dökülmüştür. Libya, Tunus, Mısır ve Suriye’de halklar ‘özgürlük’ diyerek eylemlere başlamış, Libya ve Suriye’de silaha sarılmıştır. Olaylar dikkatle gözlemlendiğinde bu olayların tabii bir şekilde gelişmediği, bir yerden düğmeye basıldığı, bu olayların Büyük Ortadoğu Projesinin devamı ve yeni bir safhası olduğu anlaşılacaktır. Sokağa dökülen halklar bu olaylardan bir iki sene öncesine kadar bu diktatörleri destekliyor ve onlara oy veriyordu. Bir kısmı severek, bir kısmı ise korkarak…
Ne oldu da birdenbire sevenler sevmez, korkanlar da korkmaz oluverdi? Büyük kitlelerin bir sene içerisinde silahlı mücadeleye başlayacak kadar bilinçlenmeleri mümkün olmadığına göre bu olaylar nasıl başladı? Halklar nasıl sokağa döküldü? Bugüne kadar o zalim diktatörlerinden korkanlar kimden ve nasıl bir güvence aldılar ki bu hareketi başlatabildiler? 100 yıldır sindirilmiş ve gözü korkutulmuş bir halkın güvence ve destek sözü olmadan, cemaatsiz, lidersiz, kadrosuz, eğitimsiz ve plansız bir şekilde koca bir orduya, tanklara, helikopter ve uçaklara karşı harekete geçtiğine inanmak mümkün müdür? Birçok Ortadoğu ülkesinden bu çatışma bölgelerine götürülen gençler kimler tarafından ve nasıl götürülmektedir? Bu işler istihbarat örgütleri olmadan olabilir mi? Suriye ve Libya gibi devletlerde başlayan bu hareketler neden Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri gibi diğer krallık ve diktatörlüklerde başlamadı? Yoksa buralarda demokrasi mi vardı? Buralarda başlamadı yani başlatılmadı. Çünkü bu kralların Amerika ile arası iyidir ve bunlar Amerika’nın ricasını bile emir telakki eden diktatörlerdir. Bu sözlerim aslında Ortadoğu halklarının krallarından razı olduğu ama birilerinin gelip onları kışkırttığı manasında anlaşılmamalıdır. Söylenmek istenen bu zalimlere karşı daha önce harekete geçemeyen, konuşamayan ve kımıldayamayan halklar nasıl oldu da birdenbire silahlı mücadeleyi göze alacak hale geldiler? Suudi Arabistan, Katar ve Ürdün gibi devletler kendileri de krallık olmalarına rağmen neden ve kimin emriyle muhalifleri desteklemekte, gizli ve açık oluk gibi para akıtmaktadırlar? Aynı devletler neden Mısır muhaliflerini yani İhvânı Müslimîn’i desteklememekte hatta İhvâna ve seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’ye karşı darbe yapan ve sonra da binlerce Müslümanı şehid eden zalim darbecileri desteklemektedirler? Bütün bu soruların cevapları düşünüldüğünde bu kadar büyük olayların kendi kendine başlamadığı ve başlayamayacağı, bunların büyük bir planın parçası olduğu anlaşılacaktır. Ayrıca 2003 yılında Amerika Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın: “22 ülkede rejimi değiştireceğiz.” sözlerini hatırlarsak olan olayların perde arkasını anlamak daha da kolaylaşacaktır. Bu diktatörlükleri 100 yıldır bölge insanının başına bela eden, Ortadoğu’da krallıklarla kendi menfaatlerini daha iyi koruyan Avrupa ve Amerika’nın hedefi demokrasi ve bölge halklarının özgürlüğü olmadığına göre o halde bu olayları başlatırken hedefleri ne olabilir? Büyük Ortadoğu Projesinin birinci aşamasında Afganistan ve Irak’ın işgali ile ve öldürdüğü milyonlarca insan sebebiyle çok tepki toplayan ve prestij kaybına uğrayan aynı zamanda çok para ve asker kaybeden Amerika, bundan gerekli dersi çıkarıp projenin 2. aşamasında bölgede iç savaşlar çıkarmayı planlamıştır. Bu strateji ile şunları hedeflemektedir. Maddeler halinde özetlersek:
- Birinci Dünya Savaşı’ndaki büyük yıkımdan sonra yüzyıldır zorluklarla meydana getirilmiş olan maddî varlıklarımızın ve ülkelerin alt yapılarının yok edilmesi, bu ülkelerin tamamen enkaza dönüştürülmesi. Böylece İslâm âleminin 70-80 yıl geriye götürülmesi,
- İç savaşla yüz binlerce insanın öldürülmesi ve Müslüman nüfusun artmasının engellenmesi,
- Hem ülke içinde hem de ülkeler arasında uzun yıllar sürebilecek kavga ve fitnelerin başlatılması, araya kan girmesi ve kardeşliğin bozulması
- Enkaza ve harabeye dönüştürülmüş bu ülkelerin inşası için kendi inşaat firmalarına iş çıkartılması, yeni sömürü kapıları açılması,
- Kademe kademe Ortadoğu’nun değişik yerlerinde çatışma bölgeleri meydana getirerek samimi, sancılı ama siyaset ve strateji bilmeyen, olayların perde arkasındaki gerçek aktörleri göremeyen binlerce radikal Müslüman gencin özellikle çevre ülkelerden o çatışma bölgelerine çekilmesi ve onların orada yok edilmesi. Böylece bu radikal ve cihad taraftarı gençlerden o diktatör sistemlerin eliyle kurtulunması,
- İç savaş başlatılan ülkelerde 70-80 yıldır zorla oluşturulmuş cemaatlerin ve yetişmiş kadroların hazırlıksız bir şekilde iç savaşa çekilmesi ve bitirilmesi. Yani Müslümanların erken doğuma zorlanması. Çocuğun anne karnında sağlıklı bir şekilde büyümesini ve vaktinde doğmasını istemeyen, bunu kendileri için tehlikeli görenler, anneye sunî sancı iğnesi vurur, sunî olarak sancılanmasını ve erken doğum yapmasını sağlar. Böylece doğan çocuk ya ölecek ya da çok hastalıklı ve problemli olacaktır. Ortadoğu’da Müslüman cemaatlere yapılmak istenen ve yapılan budur.
- İç savaş başlatılan ülkelerde silahlanma ihtiyacının doğması, Amerika ve Rusya gibi silah üreticisi devletlerin buralara komşu devletler vasıtasıyla silah sevkiyatı yapması. Rejime yapılacak silah satışlarının ücretini devlet, muhalif gruplara yapılacak silah sevkiyatının parasını ise projenin içinde yer alan petrol zengini devletler mesela; Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkeler karşılayacaktır. Bu arada bölge devletlerinde bir korku başlayacak ve silahlanma yarışına gireceklerdir. Böylece silah üreticisi Amerika ve Rusya bu ülkelere modası geçmiş silahlarını satabilecektir.
- Bazı ülkelerde iç savaş çıkınca bölge ülkelerinin farklı taraflarda yer almasının sağlanması ve böylece bölge ülkelerinin de arasının bozulması. İran ile Türkiye arasında olduğu gibi… Bu açık ve gizli ihtilaf zamanla mezhepler arası çatışmalara dönüşebilecektir ve bunun olması için özellikle tekfirci gruplar her yerde desteklenmektedir. Sünni görüntüsünde ama gerçekte tekfirci olanlar Şiileri tekfir ederken, şiilerin tekfircileri de Sünnileri tekfir edecek ve birbirlerinin katlini caiz görecek hale geleceklerdir.
- İmamsız, kadrosuz, plansız ve disiplinsiz halk hareketinin yanlışlar yapması, aralarına samimiyetsiz kimselerin hatta hırsız ve katillerin sızması, böylece ülke insanlarının Müslümanlardan ve cemaatlerden nefret etmesinin sağlanması. Bunun sonunda İslamî faaliyetler gerileyecek ve insanlar bu faaliyetlerden kaçacaktır.
- Başlatılan halk hareketleri ve iç savaşlarla hedeflenenlerden biri de Ortadoğu halklarının bu sahte devrimlerle aldatılıp gerçek devrimlerin engellenmesidir. Batılı güçler Ortadoğu halklarının uyanmaya başladığını, ‘Tevhid ve özgürlük’ dediklerini duymaktadırlar. Bu hareketler olgunlaşmadan, yetkin kadrolara ulaşamadan, halka yön verecek ve onları İslamî şuura ulaştıracak düzeye gelmeden harekete yön verilmek istenmekte ve hareket İslamî olmaktan çıkartılıp demokrasi taraftarı bir harekete dönüştürülmektedir. Halklara “devrim mi istiyorsunuz, alın size devrim” denilmekte ve gazları alınmak istenilmektedir. Halk, başındaki diktatörden kurtulduğunu zannedip sevinirken Irak, Libya ve Mısır’da olduğu gibi bir başka diktatör gelmekte ve bir şey değişmemektedir. Son yüzyıldır olduğu gibi Müslümanlar savaşmakta ancak idareye başkaları hâkim olmaktadır. Amerika ve Batılı devletlerin özellikle Suriye konusunda sessiz kalmaları işte bu menfaatleri elde etmek içindir. Lidersiz, kadrosuz, eğitimsiz ve plansız bu sokak hareketleriyle bırakın İslam’ı, demokrasi bile gelmemekte ve kısa bir zamanda bu baharın sahte bir bahar, halk devriminin de sahte bir devrim olduğu ortaya çıkmaktadır. Geride yüz binlerce kayıp, enkaza dönmüş bir ülke, birbirine düşman kesilmiş ve bölünme tehlikesiyle karşı karşıya kalan bir toplum bırakılmış ve hiçbir sonuca da ulaşılamamıştır.Müslümanlar bunun acısı içinde kıvranırken perde gerisinde halka göz kırparak onları sokağa dökenler saraylarında mutludurlar ve ölmeyi bilen ama siyaset ve strateji bilmeyen Müslümanlara bakarak alaylı bir şekilde tebessüm etmektedirler. Bu olayları başlatırken bunları ve daha ötesini hedefleyen başta Amerika olmak üzere tüm batılı güçler hedeflerine ulaşırken aynı zamanda; 1. İstediği rejim değişikliklerini bölge insanının eli ile gerçekleştirmekte, kendisi saldırgan durumuna düşmemekte, böylece prestij kaybetmemekte, 2. Asker kaybetmemekte, 3. Masraf yapmamakta, 4. İç savaş başlayan ülke ve komşuları Amerika’dan yardım ve müdahale bekler hale gelmekte, böylece Amerika’nın işgalciliği ve zulmü unutulmakta hatta ‘kurtarıcı’ rolü oynayabilmektedir. Bu yazdıklarım “diktatörlere sessiz kalınsın, zulme boyun eğilsin” manasında değil elbette. Söylenen, bu işin yolunun bu olmadığıdır. Bize göz kırpıp bizi sokağa dökenlerin hedeflerinin ne olduğudur. Siyaset ve strateji bilmeden canımızı versek de hedefimize varamayacağımızı ifade etmektir. Bütün bunlara rağmen elbette zalim ve kâfirlere karşı Allah için savaşanlar siyaseten yanlış yapsalar bile yine de şehiddirler. Ama tüm şartlarını yerine getirmeden sadece şehidler vermekle zafere ulaşılamayacağı unutulmamalıdır. Bir sonraki sayıda ‘Libya, Suriye ve Mısır gibi ülkelerde sokağa çıkmadan evvel neler hesaplanmalıydı’ konusuyla devam etmek dileğiyle… Allah’a emanet olun.