Whatsapp İletişim Hattı
Menü

Kulluk Nedir? Allah'a Kulluk Ne Anlama Gelmektedir?

KULLUK NEDİR? ALLAH’A KULLUK NE ANLAMA GELMEKTEDİR?

26 Tem 2023

Kur’an-ı Kerim’de üç yüze yakın yerde geçmekte olan kulluk (İbadet) kavramı; abede fiilinden mastar olup boyun eğmekle beraber itaat etmek, kölelik etmek, tevazu göstermek, tapınmak, engellemek, hizmet etmek, isyan etmemek, yüz çevirmemek anlamlarına gelmektedir.

Kulluk Kelimesinin Anlamını Öğrenmenin Faydası: Bu kelimenin anlamı bilindiği zaman kişi kime kulluk yapması gerektiğini öğrenmiş olacaktır. Böylece hem kendini şirkten kurtarmış olacak hem de kimin şirk içinde olduğunu görüp onları kurtarmış olacaktır. Allah’tan başkasına kulluk etmenin illa da birine secde etmek olmadığını kavrayarak, Allah’ın hükmü varken onu bırakıp başkasına itaat etmenin de onlara kulluk etmek olduğunu anlamış olacaktır.

İNSAN ALLAH’A KUL OLMAK İÇİN YARATILDI!

İnsan, yeryüzünde Allah’ın verdiği halifelik vazifesini yerine getirecek ve O’nun dediğinin olması için mücadele edecek bir varlık olarak yaratılmıştır. Yani her bir insan; yeryüzünde olup bitenden kendini sorumlu hissetmek hem kul olmak hem de insanların sadece Allah’a kul olmasını sağlamak için yaratılmıştır. İnsana kulluğu emreden Allah (ac) dininin adını da “İslam” koymuştur. Neden? Çünkü İslam, Allah’a itaattir, teslimiyettir, Allah’ın her sözüne boyun eğmek demektir. Allah (cc) kullarından teslimiyet ve itaat istediğini bu şekilde ifade etmek istemiştir. İşte; Rabbimiz dininin adını İslam koymakla insanlara nasıl bir din gönderdiğini ve insanlardan ne beklediğini özetlemiş olmaktadır.

“Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet (kulluk) etsinler diye yarattım.” (Zariyat 51/56)

İnsan makamın, paranın, nefsin, kulların kulu olsun diye değil, sadece Allah’ın kulu olsun diye yaratılmıştır. Kimileri ibadeti sadece namaz, oruç, hac ve zekâttan ibaretmiş gibi görürken; kimileri de bunlara ahlaki birtakım kurallar da ilave ederek ibadetini yerine getirdiğini zannetmektedir. Oysaki bunlar ibadetin yalnızca bir boyutudur. Kur’an’da ibadet kelimesi hiçbir zaman salt namaz kılmak, oruç tutmak, haccetmek anlamında kullanılmaz. İbadeti bazı şekilsel fiillerle ifade etmek onun anlamını daraltmak olduğu gibi, neticede İslam’ı da bu fiillerden ibaret görmeye sebep olur. Çünkü Allah’a ibadet (kulluk) etmek ve O’ndan başka hiçbir şeye kulluk etmemek dinin özüdür, temelidir, tamamıdır. (Muhammed Kutub, Düzeltilmesi Gereken Kavramlar)

Bütün peygamberlerin ortak hedefi ve görevi insanları Allah’tan başka şeylere tapmaktan alıkoymak ve yalnız Allah’a kulluk yapmalarını sağlamaktır.

“Sizden önce hiçbir peygamber göndermedik ki O’na; “Benden başka ilah yoktur, bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbiya 21/25)

Bir başka ayette de “Andolsun ki biz her topluma Allah’a kulluk edin, tağuta tapmaktan kaçının diye bir elçi gönderdik…” (Nahl 16/36) buyrulmaktadır.

ALLAH’IN DIŞINDA NELERE VE NE ŞEKİLDE BİR KULLUK YAPILMIŞTIR?

1. Tağutun Kanunlarını Kabul Edip Uymakla: Tağut; Haddini aşmış, yetkisini aşmış, kendisine belirlenmiş sınırları tanımayan, Allah ve Rasulü’ne itaat etmeyen, kulluğunu bilmeyen kimsedir. Bu bir tüzel kişilik, bir devlet olabileceği gibi bir insan da olabilir. Tağuta kulluk, sadece ona secde etmekle olmaz. Zaten hiçbir insanın bir diğerine secde ettiği görülmemiştir. Allah’ın kanun koyma yetkisini tanımayıp kendileri kanunlar koyanlar kulluk sınırlarını aşmış, tağutlaşmış olurlar. Onları hüküm koymaya yetkili kabul ederek onlara itaat edenler de tağuta kulluk etmiş olurlar.

2. İnsanlara, Reislere İtaat Etmekle: Kulluk; itaat anlamındadır. O halde Allah’ın bir hükmü varken patronu veya ailesi bir kimseyi o hükmü uygulamaktan alıkoyar ve o da onlara itaat ederse, Allah’ı bırakıp o kişi veya kişilere kulluk etmiş olur. Kulluk sadece ibadet olarak anlaşıldığı için insanlar Allah’ın hükmünü bırakıp başkalarına itaat etmekle onlara kulluk ettiklerinin farkında değillerdir. Rivayet olunur ki Peygamberimiz (s.a.v) mescitte ashabıyla konuşurken “…Yahudiler ve Hristiyanlar hahamlarını ve rahiplerini Allah’tan ayrı rabler edindiler, Meryem oğlu Mesih’i de. Oysa kendilerine yalnız tek ilah olan Allah’a ibadet etmeleri emredilmişti.” (Tevbe 9/31) ayetini okudu. O sırada Hristiyan Adiyy bin Hatem içeri girdi ve “Biz din büyüklerimize tapmazdık” dedi. Hz. Peygamber: “Onlar size bir şeyi helal ve haram kılarlar, siz de onların dediklerine uymaz mıydınız?” deyince; O da: “Evet” dedi. Hz. Peygamber de: “İşte bu kulluğun ta kendisidir” buyurdu. Bu, bizzat Hz. Peygamber’in (s.a.v) tefsiridir. Ve Rabbimiz de bu tefsire aksi yönde herhangi bir uyarıda bulunmayarak desteklediğini göstermiştir.

3. Hevâya Uymakla: Hevâ; nefsin arzuya meyletmesidir. “Hevâsını kendine ilah edineni gördün mü?” (Furkan 17/41)

Ebu Hureyre’den rivayetle Peygamberimiz (s.a.v); “Gök kubbesi altında Allah’tan başka tapılan şeyler arasında, hevâdan daha dehşetlisi yoktur” buyurmuştur. (Heysemi 1.188)

Kurtubi: Helali-haramı dikkate almayan, yalnızca nefsinin istediğini yapan adam nefsini ilah edinmiştir. Hatta bu kişi uyarılmayı istemez ve uyaran olsa da dinlemez” demiştir.

Nefse uymakla nefsi ilah edinmek aynı şey değildir. Arada farklar vardır. Şöyle ki; Nefse uymak; bir şeyin haram olduğunu kabul ettiği halde nefsinin baskısına yenik düşerek o yanlışa düşmesidir. Veya bir tartışma esnasında sabır göstermeyip kavga etmektir. Kişinin aç olmadığı halde yemek yemesi de hevâsına yenik düşmesindendir denilebilir. Nefsi ilah edinmek ise; Allah’ın emir ve yasaklarının dikkate alınmayıp her konuda ve her zaman nefsin arzu ve isteklerinin dikkate alınmasıdır. Allah’ın hükmü kişiye hatırlatıldığında ise hiçbir tesirin olmamasıdır.

4. Şeytana Uymakla: “Ey insanoğlu! Size ‘Şeytana tapmayın, o size apaçık düşmandır. Sadece bana ibadet (kulluk) edin. Çünkü dosdoğru yol budur.” dememiş miydim” (Yasin 36/60-61)
“Şeytana tapmayın” ifadesinin manası “ona itaat etmeyin” şeklindedir. Yasaklanan şey sadece şeytana secde etmek değildir. Zaten kimse şeytana secde etmemektedir. Asıl yasaklanan şey, onun emirlerini (dürtmelerini) kabul edip ona itaat etmektir.

5. Mal – Makamın Kölesi Olmakla: İslam hiçbir zaman fakirlik ve yoksulluk içinde yaşamayı emretmemiştir. Elbette insan mala mülke sahip olabilir. Ancak, İslam hiçbir zaman maddenin hayatın gayesi haline getirilmesine de müsaade etmez. Dengeli bir hayat tavsiye eder. Kur’an-ı Kerim malı bir fitne (sınav) olarak nitelendirir. Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de mal bir güçtür. Bu sebeple insanlar mala ve mal sahiplerine büyük önem vermektedirler. Zengin birinin sözüne “zenginliğinden” dolayı itibar edilir olmuştur. Öyle ki zenginler Allah’ın hükümlerine ters davransa dahi onları destekleyenler olmuştur. Böyleleri Allah’ın kulu değil malın ve mal sahiplerinin kulu olmuşlardır. Oysaki Peygamberimiz (s.a.v) “Paraya pula tapan yok olsun! Giyim kuşam hastası olan yok olsun! Çünkü varsa ne âlâ, ne hoş; yoksa kızar köpürürler. Burnu sürtülsün, başı devrilsin. Ayağına diken batarsa çıkmasın” buyurmuştur. (Buhari, Cihad 70, Rikak 10) Yine Peygamberimiz (s.a.v) “zengine zenginliğinden dolayı hürmet edenin dinin üçte ikisi gitmiştir” (Beyhaki) buyurarak bizlere maddenin önünde eğilmemeyi öğretmiştir. İnsan meleklerin kendisine secde ettiği tek varlıktır. İnsanlara ‘’şerefli olduğunuzu hatırlayın ve maddenin önünde eğilmeyin” denilmiş olmaktadır.

Aynı zamanda birçok kimse, hayatlarını kendilerine verilen halifelik görevini yerine getirerek geçirmeleri gerekirken tüm vakitlerini mal kazanmak üzere harcayarak âdeta para için yaşamaktadır. Para sahibi olmak için her yolu mübah görüp Allah’ın hudutlarını çiğneyerek, güç elde etmeye çalışmaktadırlar. Böyleleri için Rabbimiz; Firavun ve Karun gibi mal sahibi azgınların kazandıklarının kendilerine hiçbir fayda sağlamadığını haber verir:

…dünya hayatını isteyenler; keşke Karun’a verilenin bir benzeri de bize verilseydi, hakikaten o büyük nasip sahibidir, dediler. Nihayet biz, onu da, evini de yere batırdık.” (Kasas 28/76-81)

Bunlar dışında tarihte meleklere, putlara, tabiata; günümüzde ise fareye, ineğe, ideolojilere vb. kulluk(itaat) edenler olmuştur. İnsanoğlu sorumluluk sahibi olmak istemediği için kendilerine cevap dahi veremeyecek cansız putlara, tabiata, kendilerine görünmeyen meleklere ve kendilerinden aşağı hayvanlara tapmıştır. İnsanın Allah’tan başka ilah arayışının temelinde “özgür olma” (!) isteği yatmaktadır. Oysa ki gerçekten Allah’a samimiyetle kulluk etmek, hürriyet ve bağımsızlığın ta kendisidir. İnsanı yaratılmışlara karşı kul, köle olmaktan ve Allah’tan başka her türlü varlığa boyun eğme zilletinden kurtaracak tek yol; sadece Allah’a kul olması, hayatının her alanında Allah’ın dediğine göre yaşamasıdır. İslam’a göre bir insanın ya da bir toplumun özgür olabilmesi nefsine, şeytana ve kullara karşı özgürlüğünü kazanmadan mümkün değildir. İslam’ın hürriyet anlayışı budur.

KULLUK EDİLECEK YEGÂNE ZÂT ALLAH’TIR!

*”Ey insanlar, sizi ve sizden önceki kimseleri yaratan Rabbinize kulluk(itaat) edin. Umulur ki sakınırsınız.” (Bakara, 2/21)

*”Bana, dini yalnız Allah’a halis kılarak O’na kulluk etmem emredildi.” (Zümer, 39/11)

Muaz (r.a.)’dan rivayetle: “Resûlüllah, ‘Allah’ın kulları üzerindeki hakkı nedir bilir misin?’ diye sordu. Muaz: “Allah ve Rasulü bilir dedim,” der. Rasulullah (sav): Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, O’na kulluk etmeleri ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır. Bunu yaptıkları takdirde kulların Allah üzerindeki hakkı nedir bilir misin?” dedi. Muaz “Allah ve Rasulü bilir, dedim”, der. Bunun üzerine buyurdular ki: Allah’ın onlara azap etmemesidir.” (Buhari Libas 101, Müslim İman 48-49)

AKIL DA BUNU KABUL EDER:

– Her şeyin yaratıcısı, rızık vereni, idare edeni Allah’tır. En iyi bilen Allah’tır, O’ndan daha iyi bilen yoktur.

– Tüm insanlar eşittirler ve madem aklı ve bilgiyi tartacak bir terazi yoktur, o halde kimin dediği olacaktır? Birisi “benim dediğim olsun” dediğinde diğeri itiraz edebilecektir. O halde kimsenin itiraz edemeyeceği ve “ben seninle eşitim” diyemeyeceği birinin dediği olmalıdır ve O, Allah’tır.

– Kim kanun koyarsa öncelikle kendi menfaatini esas alır ve kendini düşünür, o halde menfaati olmayan ve kendini değil bizi düşünen bir zât hükmetmelidir ve o zât, Allah’tır.

– İnsanlar ğaybı bilmiyor, koydukları kanun ve esasların ileride ne gibi sonuçlar doğuracağını bilemiyor, o halde ğaybı bilen, koyduğu kanunların sonuçlarını kesin olarak bilen bir zât hükmetmeli ve esaslar koymalıdır ve o zât, Allah’tır.

Tüm bunlar aklın ve vicdanın da “hükmetme ve itaat edilme hakkının yalnızca Allah’a ait olduğunu” kabul ettiğini ortaya koymaktadır.

Gönüllü Olun İletişime Geçin Furkan TV