Efendimiz [s.a.v]’in Hayatından Çocuk Eğitimi*
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) 23 sene gibi kısa bir sürede, çok büyük inkılaplar yapmış, insanlar üzerinde çok önemli tesirler icra etmiştir. O kadar ki, O’nun tesiri günümüze kadar gelmiş ve kıyamete kadar da gidecektir. Kendi döneminde olduğu gibi bugün de Müslümanlar onu candan sevmekte, onun sünnetine ve getirdiği prensiplere can-ı gönülden bağlanmaktadır. Böyle bir bağlılık ve itaat, insanlık tarihinde hiç kimsenin muvaffak olamadığı bir seviyedir.
Allah Resulü(s.a.s.)’ne bu inkılapları yaptıran ve insanlar üzerinde bu kadar tesir icra etmesine sebep olan neydi? İnsanların Ona bu denli bağlanmalarının ve itaat etmelerinin hikmeti neydi? Peygamber Efendimiz (s.a.s.) her şeyden önce kudsî bir kuvvete dayanıyordu.Onun tesirindeki en önemli sebep buydu. Onun ahlakı Kurân ahlakıydı. O bir muallim olarak gönderilmişti ve bir muallimde bulunması gereken bütün vasıfların en üstünü O’ndaydı.
Burada Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in muallimliğine ve Onun insanları eğitirken takip ettiği ilke ve metotlara örnek olması gayesiyle sahabeden Rafi b. Amr (r.a.)la ilgili bir hadiseyi ele alıp incelemek istiyoruz.
* Râfi B. Amr (r.a.) Hadisesi
Rafi b. Amr (r.a.), henüz çocuk yaşında bir sahabidir. Bir gün Medinede ensardan birinin bahçesindeki hurma ağaçlarını taşlamış,daha sonra bahçe sahibi Râfi b. Amrı (r.a.) Resulullah’ın huzuruna getirmişti. Adeta Efendimizin onu cezalandırmasını ister gibiydi.Allah Resulü (s.a.s.); “Yavrum! hurmayı neden taşladın? diye sordu. Çocuk da,” Karnım açtı, yemek için taşladım” cevabını verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.s.); “Bir daha hurmaları taşlama, dibine dökülenlerden ye” buyurdular. Sonra çocuğun başını okşadı ve ona şöyle dua etti; “Allah’ım! Onun karnını doyur”.
Bu kısa hadise, eğitimde takip edilmesi gereken ilkeler adına önemli mesajlar ihtiva etmektedir. Kısaca bunlar üzerinde durmak istiyoruz:
* Sevgiyle ve Şefkatle Yaklaşma
Eğitimin mayası sevgi ve şefkattir.Eğitim sevgiyi öğretmeli ve sevgiyle yapılmalıdır.Özellikle çocuklar için sevgi çok önemlidir.Çocukların sevgiye daha çok ihtiyacı vardır. Onlar sevgiyle büyür ve sevgiyle eğitilirler.Çocuk sevgi gördüğü kişiye bağlanır, onu dinler, onun gibi yaşamaya çalışır.Sevgi çocuktaki yönelişlerin geliştirilmesini sağlayan kaynak durumundadır.Bu yüzden eğitimin ana hedeflerinden birisi de sevgiyi öğretmek olmalıdır.İnsanlığın İftihar Tablosu, bütün insanlara sevgiyle yaklaşıyor,bütün insanları kucaklıyordu. Peygamberimiz çocuklara karşı daha çok şefkatliydi ve onlara sevgiyle muamele ediyordu. Rafib. Amr (r.a.) hadisesi bunun güzel örneklerinden birini oluşturmaktadır.Yanına suçlu olarak getirilmesine rağmen,O kesinlikle kızmıyor, cezalandırmıyor ve her şeye rağmen şefkatle yaklaşıyordu.Çocuğa Yavrum diye hitap ediyor, onun başını okşuyor ve ona dua ediyordu.Yanlışların düzeltilmesinde ve istenilen davranışı kazandırmada elbetteki cezalandırmanın eğitimde önemli bir yeri vardır. Fakat bunun yeri ve zamanı iyi belirlenmelidir. Yanlışın düzeltilmesi konusunda öncelikle nasihat etme ve sevgiyle yaklaşma daha etkili olabilir.Özellikle çocukların hatalarına karşı daha müsamahalı ve affedici olmak gerekir.Çünkü çocuklar çok defa yaptıkları yanlışın farkına bile varmazlar.Böyle durumlarda çocuğa kızmak, cezalandırmak hatayı düzeltmez, bilakis daha büyük yaralar açabilir.Bazı davranışların kazandırılmasında ve hataların düzeltilmesinde sevgi ve şefkat daha etkili olacaktır.
* Çocukları Dinleme, Onların Dünyalarına Girme
Çocukları anlayabilmek için onları dinlemek ve dünyalarına girebilmek gerekir. Onların apayrı dünyaları vardır.Bulundukları yaşa göre, sahip oldukları bir takım duygular ve özellikler vardır.Onların zihni henüz her şeyi tam anlamıyla ölçüp tartamaz.Bu durumda yapılması gereken onları çok iyi tanıyıp, onların düşünce ve duygularını hesaba katmak olacaktır.Bir çok anne baba çocuğun davranışlarını anlayamadıklarını söylerler, ama anlamak için onları hiç dinlemezler.Rafi’b. Amr (r.a.) hadisesinde Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ona hiçbir şey söylemeden önce niye yaptığını soruyor ve onu konuşturuyor. Çocuk yemek için taşladığını söylüyor.Karnı aç olan bir çocuğun, karnını doyurmak için böyle bir şey yapmasını tabii karşılamak lazım.Çocuk yaptığı yanlışın farkında olmayabilir.Böyle bir durumda çocuğun niyetini ve düşüncelerini anlamak çok önemlidir.Çocuklar ne yaparsa yapsın, hemen kararımızı vermeden önce onları dinlemeliyiz.Onun dünyasına girip onu anlamaya çalışmalıyız.Çocuklar çok defa yanlış yaparlar, fakat yaptıkları yanlışın farkına varmazlar.Büyükler ise genelde, çocuğu bir büyük gibi değerlendirir, büyük insandan beklenebilecek davranışları beklerler.Yanlış yapınca da çocuklara kızar veya cezalandırırlar.Çoğu zaman çocuğu dinlemeye bile gerek görmezler.Çocuk ise, niye cezalandırıldığını veya niye bu kadar sert tepkiye maruz kaldığını anlayamaz. Büyüklerin kendisine kötülük ettiğini veya sevmediğini düşünebilir.Bunun için çocuğun duygu ve düşüncesini öğrenmeden çocuğu yargılamak ve cezalandırmak doğru olmayacaktır.
* Dua Etme
Dua etme, çocuğa her konuda Allaha yönelmek, her şeyi Ondan istemek gerektiği mesajını verir.İnsan, ihtiyacı olan her şeyi Allahtan istemeli, Ona yönelmelidir.Bir kişi üzerine düşen görevleri yaptıktan sonra işini Allaha havale etmeli, o işin olması için Allahtan yardım dilemelidir.Çocuğun din eğitiminde büyükler çocuğa ne zaman ve nasıl dua edilmesi gerektiğini zamanı geldikçe göstermelidir.Aynı zamanda eğitimciler ve anne babalar, çocuğu güzel bir şekilde terbiye etmek için Allaha dua etmelidir.Sözlerin tesirli olmasını ve neticeye ulaşmayı Allahtan beklemelidir.Özellikle anne ve babanın çocuğuna dua etmesi çok önemlidir.Çünkü anne ve babanın çocuğuna yaptığı dua makbul olmaktadır. Bir anne baba çocuğuna samimi ve içten dua ederse, bu dua daha makbul olur.Yukarıdaki hadisede Peygamber Efendimiz (s.a.s.), dua ederek bu mesajı vermekte, dua etmenin önemini fiilleriyle göstermektedir.
* Fiziksel Temas (Dokunma)
Çocuğu bir büyüğün okşaması veya herhangi bir şekilde fiziksel temasta bulunması, onun için bir mükafattır. Bu temas başını veya yanaklarını okşama, sırtını sıvazlama, kucağına alma, öpme, elini tutma şeklinde olabilir. Çocuk böyle bir dokunuşla sevildiğini anlar, dokunan insanın kendine olan yakınlığını hisseder. Aynı zamanda kendini güvende hisseder, dokunan insan tarafından korunduğunu fark eder ve yalnız olmadığını anlar. İnsanlar arası iletişim açısından da fiziksel temas çok önemlidir. Dokunma ve fiziksel temas sözsüz iletişim aracı olarak kabul edilir. Böyle bir temasla kişi duygularını daha kolay ifade edebilir. Özellikle çocukların gelişimi açısından dokunma çok önemlidir ve aynı zamanda onlar için psikolojik bir ihtiyaçtır. Bazı araştırmalar kucağa alınıp sevilmeyen ve okşanmayan çocukların bir takım ruhî hastalıklara sahip olduklarını ortaya koymaktadır.Dokunma bir insana, sen benim için önemlisin, ben senin yanındayım, seni yalnız bırakmayacağım mesajını verir.Hiçbir söz böyle bir mesajı verme konusunda dokunma kadar etkili değildir.Bir babanın veya öğretmenin, çocuğun başını şefkatle okşaması, saatlerce konuşmaktan daha etkili olabilir. Anne babalar ve öğretmenler, çocuklara sevgilerini sadece sözlerle ifade etmekle yetinmemelidirler.Çocuğa dokunarak, başını ve yanaklarını okşayarak, sırtını sıvazlayarak onlara olan sevgilerini daha yakından ifade etmek gerekir.Dokunma, sözlerle ifade edilemeyen duyguları ortaya koyacaktır. Kâinatın Efendisi (s.a.s.)in, yukarıda bahsedilen olayda, Rafi b. Amr’ın başını okşaması çok şey ifade etmektedir. Suçlu olarak karşısına getirilen çocuk, korku içerisindedir ve belki de kendisine verilecek cezayı beklemektedir. Böyle bir durumda çocuğun başını okşama, ona sevgisini ifade etmenin yanında, korkma! ben senin yanındayım, seni koruyacağım mesajı da verebilir. Böylelikle çocuk, korkularından emin olacak ve kendini güvende hissedecektir. Aynı zamanda böyle bir mesaj ve böyle bir yakınlaşma suçların önüne geçme açısından da önemlidir. Çünkü kendisine şefkat ve ilgi gösterilen çocuk, bunu karşılıksız bırakmayacak ve kendisine yakınlık gösteren insanları mahçup etmemeye çalışacaktır.
* Harran Üniv. İlahiyat Fak. Öğrt. Üyesi Dr. Adem Akıncı’nın makalesinden bir bölümdür. (Bu yazı Furkan Nesli Dergisinde Yayınlanmıştır)