Davetçinin Yol Azığı: Teheccüd Namazı
Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi “Davetçinin Yol Azığı; Teheccüd Namazı” konusunun birinci bölümünde İslamî davetin önündeki engelleri aşmanın ve bu engellere takılmamanın bütün Müslümanların ve bilhassa davetçilerin üzerinde durması gereken hususlardan biri olduğu üzerinde durmuştur. Hocaefendi davetçilerden bir kısmının daha önceleri İslam’a hizmet ettiği halde sonradan kendi kabuğuna çekildiğini ama bunların aksine ölünceye kadar görevlerini ilk günkü heyecan ve motivasyonla yerine getirmeye çalışan İslam davetçilerinin de olduğuna değinmişti. Bu uzun ve yorucu yolda davayı omuzlayacak olan öncü kadroların manevi bir terbiyeden geçmeleri gerektiğinin elzem olduğuna temas ederek konunun birinci bölümünü sizlere takdim etmiştik.
Muhterem Hocamız “Davetçinin Yol Azığı; Teheccüd Namazı” konulu dersinin 2. bölümünde de yine önemli noktalara temas etmiştir. Dersin devamını kaldığımız yerden yayımlamaya devam ediyoruz.
“Şu halde Kur’an’dan kolay geleni okuyun. Allah sizden hastalar olduğunu, başkalarının Allah’ın fazlından aramak için yeryüzünde gezip dolaşacaklarını ve diğerlerinin Allah yolunda çarpışacaklarını bilmiştir. Öyleyse ondan (Kur’an’dan) kolay geleni okuyun.”[1]Azze ve Celle bir yılın ardından teheccüd namazını Müslümanlardan kaldırdı. Çünkü ayetin ifadesiyle Allah sizdeki zafiyeti, içinizden bazılarının yorgun, hasta bazılarının seferde olacağını bildi ve size Kur’an’dan kolayınıza geleni okumanızı söyledi.
Teheccüd namazı kılan insanların seslerini orta seviyede tutmaları sünnet olduğu gibi gecenin son üçte biri girdiği zaman, etrafında uyuyan insanların özellikle hanımının ve çocuklarının kalkması açısından sesi biraz daha yükseltmeleri de sünnettir.
Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu anh anlatıyor: “Rasulullah Aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Her gece, Rabbimiz gecenin son üçte biri girince, dünya semasına iner ve “Kim bana dua ediyorsa ona icabet edeyim. Kim benden bir şey istiyorsa onu vereyim, kim bana istiğfarda bulunursa ona mağfirette bulunayım” der. ” Rivayetin Müslim’deki bir vechi şöyle: “Allah-u Teâlâ gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar mühlet verir. Ondan sonra yakın semâya inerek şöyle der: “Melik benim, Melik benim. Kim bana dua edecek?”[2] Başka bir hadiste Peygamberimiz; “Gece kalkıp namaz kıldıktan sonra yüzüne su serperek ailesini de namaza kaldıran kimseye Allah rahmet etsin”[3] buyurmaktadır. Demek ki Allah Azze ve Celle böyle bir aileden memnundur ve böyle bir ailede huzur vardır.
İmam Malik’in Muvatta’sında geçen bir hadiste, Hz. Ömer tıpkı Efendimiz gibi yatsı namazını cemaatle kıldıktan sonra evine gider ve sabah namazı girinceye kadar teheccüd namazı kılardı. Sabah namazı olduğu zaman camiye gelir sabah namazını kıldırırdı sonra duha (kuşluk) vaktine kadar oturur Rabbine tevbe- istiğfar ederdi. Bu insanlar gece boyu ibadet etmeye nasıl dayanıyor diyeceksiniz değil mi? Onlar Rablerine secde etmekten, O’nunla olmaktan mutlu oluyorlar, böylece uykusuz kalmaya dayanabiliyorlardı. Hz. Ömer: “Eğer geceleyin kalkıp namaz kılmaz, sabaha kadar uyur isem o zaman nefsimi helak etmiş, tehlikeye atmış olurum. Kıyamet günü Allah’a nasıl hesap veririm? Sabaha kadar uyumak istemiyorum, gündüz de çok uyursam halkımın işini zayi etmiş olurum” diyor ve günde bir saat uyuyordu.
Buhari’de ve İmam Ahmed’in Müsned’inde geçen bir hadiste Ebu Osman El Mehdi Rahimallahu Teâlâ der ki: “Ebu Hureyre’ye yedi gün misafir oldum. Baktım ki Ebu Hureyre, karısı ve hizmetçisi geceyi üçe bölmüşler. Gecenin ilk üçte birinde karısı namaz kılıyor, diğer üçte birinde hizmetçisi namaz kılmaya devam ediyor, son üçte biri girdiği zaman Ebu Hureyre Rabbine müracaatta bulunup sabah oluncaya kadar teheccüd namazı kılıyordu. Ve onların evi bir saniye bile Rabbini zikreden insandan hali (boş) olmuyordu. Evlerinde daima geceleyin Rabbini zikreden biri muhakkak ki bulunuyordu” Allah Rasulü’nün ashabının her biri bu şekilde birer yıldız olmuşlardı. Ve onlar teheccüd namazı kılmayı dava adamının özelliklerinden biri olarak görüyorlardı.
Fakat bugün teheccüd namazı bir tarafa dursun ‘Allah bize yalnız farzları emretmiştir’ diye düşünüp, sünnet namazı bile kılmayanlar şunu bilsinler ki bazı âlimlerin ifadesiyle sünnet namazlar; farz namazları korumak için gönderilmiştir. Sünnet ve nafile namazları kılmayanlar farzlarda gevşeklik göstermeye, hatta farzı yapmamaya başlar ve tehlikeli bir hududa gelirler. ‘Yalnız Kur’an okur, hadisleri bilmeyiz’ diyenler özellikle sünnet ve nafile namazlara karşı gelmektedirler. Eğer teheccüd namazının önemini hadislerle anlamıyorsanız Müzzemmil Suresinde yer alan “Gecenin bir çoğunluğunda kalk, namaz kıl”[4] ayetini de mi okumuyorsunuz? Siz esasında hadisleri değil Kur’an’ı kabul etmiyor ve Kur’an’a göre amel etmiyorsunuz. Eğer Kur’an’a göre amel etseydiniz, en azından teheccüd namazı kılardınız. Demek ki siz bu hal itibari ile nefsine kul olmuş insanlarsınız.
Allah Azze ve Celle, Rasulünün dili ile şeytanın insanlara nasıl yaklaştığını ve nasıl düğüm attığını bize haber veriyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: :”Biriniz uyuyunca şeytan ensesine üç düğüm atar. Her düğümü atarken, düğüm attığı yere eliyle vurarak ‘üzerine uzun bir gece olsun, yat’ dileğinde bulunur. İnsan uyanır ve Allah’ı zikrederse bir düğüm çözülür, abdest alırsa ikinci düğüm çözülür ve bir de namaz kılarsa bütün düğümler çözülmüş olur. Böylece kul canlı, hoş bir halet-i huriye ile sabaha erer. Aksi halde böyle yapmazsa habis ruhlu, içi kararmış ve uyuşuk bir halde sabaha erer.”[5] Bir gün Efendimizin yanında bir insandan bahsedip“Ya Rasulallah, bu insan sabaha kadar uyuyor” dediler. Efendimiz buyurdu ki:“Onun kulağına şeytan bevletmiştir.” Bevl kelimesi idrar manasında olmakla beraber hadiste geçen şeytanın bevletmesi acaba gerçek manasıyla mı yoksa mecaz manasıyla mı kullanılmıştır? Kurtibi’nin beyanına göre:“Şeytanın bevli gerçek manasıyladır. Kişi kalktığı zaman sabah namazını kılmadıysa kulağını ellediğin de bir ıslaklık hisseder işte o, şeytanın bevlidir.”
Efendimiz şeytanın bize nasıl yaklaştığını öğrettiği gibi nasıl uzaklaştırılacağını öğretiyor. Efendimizin haber vermesiyle şeytanın bizden nasıl uzaklaştırılmış olduğunu öğrenmiş oluyoruz. İnsanlar Ayet el Kürsi’yi okuduktan sonra Felak ve Nas surelerini de ilave ederlerse inşallah sabah ve teheccüd namazına kalkmayı başarabilirler. Teheccüd namazına kalkmanın bir yolu da kaylüle (gündüz uykusu) yapmaktır. Öğlenden biraz evvel veya biraz sonra yarım saat ya da bir saat kadar uyumak sünnettir ve gece namazına kalkmak için de bir vesiledir.
Efendimiz bir hadiste ise buyuruyor ki:“Ya Aişe, cennetin kapısını çal.” Hz. Aişe: “Ya Rasulallah cennetin bir kapısı yok ki çalayım, nasıl çalınır?” diye sorunca Efendimiz: “Aç kalmakla Ey Aişe! Oruçlu, yorgun bir vaziyette Rabbinin huzuruna çıkarak… Yorgun olanlara, nafileler işleyenlere Allah daha fazla yaklaşır ve onların gören gözü işiten kulağı ve tutan eli olur.”
Bir anne- baba çocuğunu teheccüd ve nafile namazlara, nafile oruçlar tutmaya alıştırmadığı zaman gerçek şudur ki o çocuk büyüdüğü zaman zorlanacaktır. Teheccüd namazına kalkmak zor gelecek ve uzun bir müddet alışma sorunu yaşayacaktır. Fakat çok uzun süre eğitimden geçer, içine işler, teheccüd namazı kılan insanlarla oturup kalkar, gece hayatı yaşayan insanları görürse belki o zaman alışabilir. Bir babaya ve anneye düşen görev çocuğunu ve eşini teheccüd namazına alıştırmaktır ki kendinden sonra onlar önden gitsinler. Allah Azze ve Celle, cümlemizi teheccüd namazını zaman zaman da olsa hanımı, çocukları ve ailesi ile birlikte kılan kullarından eylesin. (Âmin)
*Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin “Davetçinin Yol Azığı, Teheccüd Namazı” dersinden hazırlanmıştır.
Kaynak
[1] Müzemmil, 20
[2] Buhârî, Tevhid 35, Teheccüd 14, Daavât 13, Müslim,Salâtu’1-Müsâfırin 166, (758);
[3] İhya C.1 S. 1025
[4] Müzemmil, 2-3
[5] Buhari,Teheccüd,12