Alparslan Kuytul Hocaefendinin 10 Mayıs Savunması Hakkında KAMUOYUNA AÇIKLAMA!
16 Aydır tutuklu yargılanan Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin yapmış olduğu 10 Mayıs duruşmasının savunma metnini, değerli kamuoyu ve basın mensuplarına saygıyla bildiririz...
Alparslan Kuytul Hocaefendinin 10 Mayıs Mahkemesindeki Savunması
Alparslan Kuytul Hocaefendinin 10 Mayıs 2019’da, tutuklu yargılandığı 4. Ağır Ceza Mahkemesinde ikinci defa gerçekleşen duruşmasındaki savunmasının özetidir.
“Hakkımda hazırlanan bu İddianame ihtimallere ve varsayımlara göre düzenlenmiş olup emniyet fezlekesinin aynısı olup hukuki hatalar içermekte ve iftiralarla doludur.
İddianamede ‘İslam Medeniyeti istiyor’ deniyor. Hemen ardından ‘ama hükümeti de eleştiriyor’ deniyor. Evet! Ben İslam medeniyetini istiyorum ve bununla da şeref duyuyorum. Hükümetin de yanlış gördüğümüz icraatlarını eleştiririz doğru gördüklerimizi de ifade etmekteyiz, zaten bu davanın açılmasının asıl nedeni de budur.
Hükümete beyat etmedim. Etmeyeceğim de! Kral çıplak. Bunu gizlemenin manası yok! Ben hükümeti bazı noktalarda tenkit ettiysem de takdir ettiğim noktalar da olmuştur. Benim kimseye düşmanlığım yok. Ben kim yaparsa yapsın haksızlıklara ve zulümlere tepki gösteriyorum.
Ayrıca vakıf kasasında bulunan paralarla ilgili olan makbuzlar, vakfa atanan kayyumlar tarafından daha sonradan ‘vakıfta el konulmamış çok sayıda belge olduğunun’ bildirilmesi üzerine emniyet tarafından bulunmuş olup bu makbuz koçanının da neden mahkemeye intikal etmediği hususunun araştırılmasını istiyorum.
Vakfımıza bu olaylardan sonra vakfa ait olduğu iddia olunan yurtlarla ilgili 240 bin TL ceza kesilmiştir. Bunlara vakfa atanan kayyumlar tarafından itiraz edilerek cezaların iptali sağlanmıştır ve Milli Eğitim Müdürlüğünce Furkan Vakfına ait yurt olduğu belirtilen yerlerin, vatandaşlara ait mesken olduğu da tespit edilmiştir. Bu hususlar dikkate alındığında iddianame içeriği tamamen çökmektedir.
Ben bir hukuk insanının; makbuzları bulunmuş bir parayı, milli eğitim müfettişlerince öğrenci evi olduğu karara bağlanmış evleri suçmuş gibi saymasını anlayamıyorum!
Yine Vakıflar Genel Müdürlüğü raporlarında benim yönetimde olmadığımdan dolayı sorumlu tutulamayacağım ifade edilmektedir, yargılamaya konu yapılan olaylar esasında Ağır Ceza Mahkemesinin konusu olmayıp Hukuk Mahkemesinin görev alanına girmektedir. Eğer öyle olmasa daha önceki vakıf yöneticilerinin tamamının da tutuklanması gerekirdi ancak vakfın kapatılması için gerekçe oluştursun diye sadece son vakıf yöneticisi olan Ali Alagöz tutuklanmıştır.
VGM teftiş raporunda ‘Alparslan Kuytul 1994 yılından bu yana hiçbir zaman yönetimde bulunmadığı için hiçbir şeyden sorumlu tutulamaz’ derken, Hâkim bey söyler misiniz, ben neden hapisteyim?
İddianamede suç örgütü ile ilgili suçlamada bulunulmuş ise de bu konuda hiçbir kişinin şikâyeti bulunmamaktadır. Suç örgütleri menfaat için kurulur ancak vakfımızda menfaat teminine yönelik herhangi bir işlem bulunmamaktadır. Vakfımızda Kuran ve Siyer dersleri verilmektedir, hiçbir suç örgütü bu dersleri vermez.
Hakkımda açılan birçok davadan beraat etmiş bulunmaktayım, iddianamede küçük şeylerden büyük manalar çıkartılarak sanki büyük suçlar işlenmiş gibi iddialarda bulunulmuştur.
Hakkımda yapılan operasyon ve bu dava tarafımı lekelemek ve itibarsızlaştırmak için olduğu açıktır. Tarafımıza 30 Ocak’ta operasyon yapılmış olup 26 Ocak’ta Vakıflar Genel Müdürlüğünden vakıfla ilgili olumsuz rapor hazırlanması istenmiş 6 Şubat’ta da bu rapor hazırlanmıştır. Vakfın 24 yıllık faaliyeti süresince hakkında hiçbir olumsuz rapor verilmediği gibi bugüne kadar da sadece bir kez usulsüzlükten dolayı bir ceza kesilmiştir, onunla ilgili de vakıf yönetimince itirazda bulunulup bulunulmadığı o dönem yönetimde olanlardan sorulabilir.
Dosyada gizli tanık anlatımından bahsedilmektedir ben böyle bir gizli tanığın olduğuna inanmıyorum, bu kişinin istihbarat elemanı olduğu kanaatindeyim.
Mal varlığının kaynağını gizlemekle suçlanmaktayız, ben ve diğer sanıkların hiç birisinin mal varlığında herhangi bir artış olmamıştır, kaldı ki suç örgütü ile de yargılandığımız için suç örgütleri zengin insanlarla uğraşır, bizim gibi fakir insanlarla uğraşmazlar.
Ben hocayım aynı zamanda inşaat mühendisiyim. Çevrem de geniştir. İsteseydim zengin olur, güzel bir hayat yaşardım. Fakat bunu tercih etmedim. Benim hayatım Kur’an’a hizmet etmekle ve Tevhidi anlatmakla geçti.
Ayrıca ben suç örgütü yöneticisi olsaydım binlerce sevenim de olmazdı. Ben cezaevinde iken tarafıma yaklaşık bin beş yüz tane mektup gelmiştir. Bunlar da beni seven insanlarca gönderilen mektuplardır. Bu hapishanede en çok mektup gelen kişi benimdir herhalde. 15 ayda en az 1500 mektup geldi. Arkadaşlarım yüzlercesinde ‘hocam senin vesilenle hidayet bulduk, kötü yoldan döndük’ diyorlar. Suç örgütü lideri olsaydım böyle mektuplar gelir miydi?
Ben bir örgüt kurdumsa eğer, bu ancak bir hayır örgütü olur.
Beni suç örgütü kurmakla suçluyorsunuz.
Soruyorum size, hangi suç örgütü ortaokul talebeleri ile ilgilenir?
Hangi suç örgütü şehir şehir gezip konferanslar yapar?
Hangi suç örgütü Kur’an, Tefsir dersleri yapar?
Hangi suç örgütü kardeş aile projeleri gerçekleştirir.
Aslında bu iddianameyi hazırlayanlar bizi neyle suçlayacağını bilmiyor, bilemiyor. Çünkü böyle bir suç yok.
Ben kimseye ‘benim için adalet/özgürlük isteyin’ demedim. Fakat 15 aydır yüzlerce binlerce insan yollarda adalet ve özgürlük mücadelesi veriyorlar.
Suç örgütü lideri olsaydım benim için kim böyle bir şey yapardı?
Talebelerimin bana olan sevgi ve saygısı birilerini rahatsız ediyor.
İddianamede mutlak itaatten bahsedilmektedir, inancımıza göre mutlak itaat Allah ve Peygamberine olabilir, vakıf gönüllülerinin ve öğrencilerimizin beni sevmeleri “Mutlak itaat” olarak değerlendirilmiştir ancak böyle bir şey söz konusu değildir. Bir önceki duruşmada arkadaşlarıma ‘Alparslan Kuytul’u nasıl biliyorsunuz? diye sordunuz. Onlar da ‘ilim insanıdır, hocamızdır’ gibi şeyler söylediler. Bu soruyu ‘sen kendini nasıl görüyorsun’ diye bana da sormanızı beklerdim.
Eğer sorsaydınız size derdim ki ‘ben kendimi bir hiç olarak görüyorum. Bende şayet birtakım güzellikler varsa bilinmeli ki bunların hiçbirisi benden değil, hepsi Allah’ tandır.
İddianamede vakfın amacının dışına çıkıldığı iddia edilmiştir ancak vakfın amacı eğitim olup bu konuda konferanslar verilmeye çalışılmış, Kuran ve Siyer eğitimi verilmiştir. Ayrıca konferans vermek vakfımızın amaçları arasında olup 100’den fazla konferansımız da emniyet tarafından iptal edilmiştir.
Hakkımızda oluşturulan rapordaki çelişkiye bakın: hem vakıf amacının dışına çıktı, diyorlar hem de eğitim programları, konferanslar ve geziler yapıyorlar diyorlar. Vakfın kuruluş amacı tam da budur zaten.
Dolandırıcılık suçlaması ile ilgili az önce Ali Alagöz’ün de bahsettiği üzere hiçbir müşteki bulunmamaktadır, kaldı ki bu suçun yargılamaya konu olayda yasal unsurları da bulunmamaktadır, yine zimmet suçunun unsurları da oluşmamakta olup zimmet suçu ancak kamu görevlilerince işlenebilecek bir suçtur, biz ise kamu görevlisi değiliz.
Ben ilk tutuklandığımda dört ayrı terör örgütü üyeliğinden dolayı hakkımda tutuklama kararı verilmiş olup bu yargılamaya konu olan suç olan dolandırıcılıkla ilgili herhangi bir suçlamada bulunulmamıştır. Bu suçlar terör örgütü suçlamasının çöktüğünün öngörülmesi üzerine daha sonradan ortaya çıkarılmış suçlardır.
Şerefli insanlar için hapse atılmak önemli değil fakat beni dolandırıcılıkla suçlamayacaklardı. Bana ne derseniz deyin ama dolandırıcı demeyecektiniz. Bana bunu söyleyeceklerine kafama sıksalardı bu kadar alçalmayacaklardı.
24 Ocak’ta mahkemeniz hakkımda tahliye kararı verdi. Hangi adaletle, hangi insanlıkla mahkemenizin verdiği tahliye kararını bozdular, çok merak ediyorum.
Asıl mesele şudur: Haksızlık ve adaletsizlikler karşısında konuştuğum için birileri beni susturmak istiyor.
Kardeşlerimi de boş yere hapse attılar. Beni tahliye etmeyecekseniz bari Ali’yi tahliye edin. Ali kardeşimiz tutuklandığında sadece 6 aylık başkandı hiçbir şeyden haberi yok. Onun tutuklu olması yazıktır, günahtır.
Son olarak şunu söylemek istiyorum; Bana sus diyorlar. Susmayacağım. Beyat da etmeyeceğim. Bu işin içinde emniyet, yargı, istihbarat, siyasetçi kim varsa hepsine hakkımı haram ediyorum.”
464 gündür Bolu F Tipi Cezaevinde “suç örgütü kurma ve nitelikli dolandırıcılık” suçlamasıyla tutuklu yargılanan Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin mahkemesi, 10 Mayıs’ta 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mahkeme heyeti, Hocaefendi ve Ali Alagöz’ün tutukluluğunun devamına karar vererek duruşmayı 22 Ağustos tarihine erteledi.
Söz konusu mahkemenin ilk duruşması 22 Ocak’ta görülmüş, 3 gün süren mahkeme sonrası Alparslan Kuytul Hocaefendi, Ali Alagöz ve Veysel Dörtgöz tahliye edilmişti.
3 gün süren mahkemenin verdiği tahliye gerekçelerini, birkaç saat içinde bozan ve Hocaefendi ile arkadaşı Ali Alagöz’ü tekrardan Bolu F Tipi Cezaevine gönderen bu hukuksuz tutum, 10 Mayıs mahkemesinde de aynen sürdürüldü.
Yayınlanan 10 Mayıs duruşma zaptında, iddianameye hiçbir yeni delil eklenmediği halde "tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin şartlarında bir değişiklik olmadığı anlaşılan Alparslan Kuytul ve Ali Alagöz'ün tutukluluk hallerinin devamına” denilerek karar verildi.
Aynı dosya, aynı mahkeme heyeti, aynı sanıklar olmasına rağmen verilen farklı hükümler, hukukun siyasi erklerin tekelinde olduğu kanısını kuvvetlendirdi.
4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin vermiş olduğu çelişkili kararları kabul etmiyor, bir buçuk yıldır hiçbir delil bulunmaksızın çeşitli bahaneler öne sürerek sürecinin uzatılmasını, siyasi baskılarla adalet mefhumunun ayaklar altına alınmasını ve hukukun bağımsızlık ilkesine gölge düşüren kararını esefle kınıyoruz.
Furkan Vakfı Gönüllüleri olarak, Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin ve ülkemizdeki tüm tutuklu mazlumların bir an evvel hürriyetlerine kavuşması isteğiyle bu bildiriyi değerli halkımıza ve kamuoyu vicdanına sunarız.
Furkan Vakfı
İletişim Hattı: 0535 231 22 32