Alparslan Kuytul Hocaefendiden 22 Ağustos Mahkemesi Sonrası İlk Değerlendirme:
19 aydır haksız yere cezaevinde bulunan Alparslan Kuytul Hocaefendinin 22 Ağustos Perşembe günü gerçekleşen “suç örgütü ve dolandırıcılık” iddiasıyla yargılandığı mahkemede tutukluluğunun devamına karar verildi. Telefon kısıtlamanın kalkmasının ardından gerçekleşen ikinci görüşmede Hocaefendi 22 Ağustos günü gerçekleşen mahkeme hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Aslında gerçek sebebin 'Tevhid' olduğunu, "SUÇ Dosyası değil gerçekten SUS Dosyası" olduğunu söyleyerek "Mahkemeyi kasten uzatıyorlar tüm insanların bunu bilmesini istiyorum. "dedi.
Alparslan Kuytul Hocaefendiden 22 Ağustos Mahkemesi Sonrası Değerlendirmesi;
Operasyonu terör örgütü ve üyelik diye başlattılar sonra onunla bir şey çıkmayacağını anlayınca suç örgütüne çevirdiler meseleyi. Halbuki herkes gerçek sebebin ne olduğunu biliyor. Tarih boyunca böyle yapılmış, savaşın gerçek adını hiçbir zaman koymazlar. Başka şeyler söylerler ama aslında gerçek o değildir. Nasıl ki mesela bazı gazetecileri fikrinden ve konuşmalarından dolayı hapse atıyorlar ama ondan sonra yok işte şunu yaptı, bunu yaptı diyerek başka şeyler söyleyerek fikrinden ve ifade ettiklerinden dolayı değil de başka sebeplerden dolayı hapse atılmış gibi gösteriyorlar. Böylece demokrasi varmış gibi gösteriyorlar. Aynı şekilde bana yapılan da bu, savaşın gerçek adını koymuyorlar. Aslında bir kısmı tevhidi anlatmamdan rahatsız ama onun belli olmasını istemiyor. Olayın siyasi olmadığını söyleyerek ideolojileri ile mücadele ettiğimi saklamak istiyor. Aslında başka sebeplerden dolayı hapse attık manasına getirmek istiyor, gerçek sebebi saklamak istiyorlar. Bir kısmı da tevhidi anlatmamdan rahatsız, bir kısmı kendilerini eleştirmemden rahatsız. Her iki tarafta da bana karşı birleşmiş durumdalar. Bunlar bundan rahatsız oluyor, şunlar şundan rahatsız oluyor ve savaşın gerçek adını koymuyorlar. Ne bunlar, “Tevhidi anlatıyor bizim ideolojilerimizi reddediyor” diyor, ne de diğerleri “Bizi eleştirdiği için böyle yapıyoruz” diyor. Yok terör örgütü propagandası, yok suç örgütü, yok dolandırıcılık… Her türlü iftirayı atıyorlar.
Geçmiştekiler bunlardan daha şerefliydi. Geçmiştekiler, Bediüzzaman, Necip Fazıl ve bunun gibi nicelerini hapse attıranlar en azından fikrinden, yazdıklarından dolayı diyorlardı bari, böyle iftiralar atmıyorlardı. Şimdikiler iftira atıyorlar, terör örgütü propagandası diyor. Ben onlardan mıyım ki onların propagandasını yapayım? Suç örgütü diyor. Sen bunu bana söylerken Allah’tan korkmuyor musun? Yani suç örgütü demek mafya gibi bir şey demek. Ben öyle miyim? İnsan bu kadar mı alçalır!
Ellerinde hiçbir delil yok. Operasyonu başlatırken terör örgütü üyeliğinden başlattılar sonra onun tutmayacağını anlayınca terör örgütü, hem de “4 tane terör örgütü” dediler. Tutmayacağını anlayınca bu sefer ikiye indirdiler. Onun da üyeliğini iptal edip, “propagandasını yapıyor” dediler. Hiçbirini yapmadım çok şükür, yapmam da…
Ondan sonra onun da tutmayacağını anlayınca bu sefer “suç örgütü” diyelim, “onu bunu dolandırdı” diyelim. Bir tane şikâyet var mı benimle ilgili, bir tane mağdur var mı? Böyle bir şey yapmış olsaydım herhalde bir şikâyet olurdu. Ne benimle ne vakıfla ne de arkadaşımızla ilgili böyle bir şikâyet yok. Mağdur yok, şikayetçi yok, şahit yok, hiçbir şey yok, delil yok ama bu iş ne?
Hani ben bir zamanlar bir şey demiştim: “Adaletin olduğu ülkede insanlar suçu ispat edilinceye kadar suçsuz, adaletin olmadığı ülkede ise insanlar suçsuzluğunu ispat edinceye kadar suçludur. Adaletin olduğu ülkede savcılar suçu ispat eder, adaletin olmadığı ülkede sanıklar suçsuzluğunu ispat eder” Bir tane delil ortaya koymuyorlar. Bana, “Sen kendini, suçsuzluğunu ispat et” diyorlar. Böyle bir mahkeme, böyle bir düzen olabilir mi? Bir tane delil ortaya koymuyor söylediği şeyler hiçbirisinin bir delili yok, şahidi yok, bir şey yok ve vakfın parası vakfın kasasından çıkmış evlerimizdeki ayakkabı kutularından mı çıktı da mahkemelik olduk? Vakfın parası vakfın kasasından çıkmış ve makbuzları yok diyorlar. Makbuzları bulunduğu halde iddianamede makbuzlar bulundu diye yazmıyor. Bu nasıl devlet, bu nasıl savcılık? Makbuzlar bulunduğu halde daha sonraki aramada vakfın içinden buldular. Buldukları halde iddianamede bulunmamış gibi yazıyor. Bu nasıl iş yani? Bunu emniyet buldu da götürüp vermediyse o zaman onlara hesap sorulsun. Emniyet görevini yaptıysa verdiyse savcı nasıl bunu iddianameye koymadı?
Bunlar şöyle düşündüler anladığım kadarıyla. Herhâlde dediler ki, “Bunlar bu paraları makbuzun olduğunu bizim bulduğumuzu bilmezler biz de böyle yazalım böyle bu şekilde bilinsin böyle yayılsın böyle gitsin. Halbuki o makbuzu alan insanlar hayattalar. Onlar dün mahkemede şahitlik yaptılar. Mahkemede “Ben para verdim, makbuzumu da aldım” dedi. Neden hâlâ bizi tahliye etmediler? Tek delilleri oydu, o çöktü. Zaten baştan beri çöktü. Zaten operasyondan 6 gün sonra bu makbuzlar bulundu. O zaman bu iddianame 6 ay sonra hazırlandı bu iddianameye bu halde makbuzu yokmuş gibi nasıl böyle girdi. Yani vakfın parası vakfın kasasından çıkıyor evlerden çıkmıyor ve makbuzları bulunuyor ama bu makbuzların bulunduğu saklanıyor. İddianameye makbuzu bulunmadı diye yazılıyor. Devlet bunların hepsinin hesabını sorması lazım. Adalet varsa, zerre kadar bir şey kaldıysa bunu yapanlara bunun hesabını sorması lazım.
Burs alan talebelerin burs almadı iddiası var. Bunun çözümü kolay, burs alan talebeleri çağırırsın “Burs aldın mı, almadın mı?” diye sorarsın. Kasten sormuyorlar. Kasten sormuyorlar çünkü sorarlarsa ortaya çıkacak ve o zaman bu iddianame çökecek. Makbuzların bulunduğunu söylerlerse iddianame çökecek. Burs alan talebeleri niye çağırmıyorsun? 19 ay oldu içerideyim, neden çağırıp da sormuyorsun? Sormak istemiyor çünkü o zaman bu çökecek.
Mahkemeyi uzatmak için bir şey lazım. Her seferinde bir şey söyleyerek mahkeme uzatılıyor. Bunların hepsi bir defada çağrılabilirdi ilk başta hepsine sorulabilirdi. Bunu yapsa zaten o zaman dosya hazırlanamayacaktı, bizi tutuklamaları mümkün olmayacaktı. Onun için yapmadılar. Bunların hepsini iddianameye koydular ama bu şahısları çağırıp da sormadılar. Savcının bunları çağırıp o zaman sorması gerekirdi, sormadı. Sorsa çünkü o zaman iddianame hazırlayamayacak bizi hapse atamayacaklar.
Öğrenci evlerine yurt dediler. 1-2 daireye yurt dediler. Bunlarla ilgili Çukurova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün “Bunlar yurt değil meskendir diye” raporu var. Hem de iki tane raporu var onu görmezden geliyorlar. Daha sonra mahkemelik oldu, mahkemeyi kazandı. Hem de vakfa atanan kayyum mahkeme açtı. Böyle vakfa ait bir yurt yoktur diye mahkemeyi kazandı ve 240 bin liralık para cezası iptal edildi ve bunların ev olduğu mahkeme kararı ile sabit ama hâlâ bu iddianamede duruyor ve iddianameden bu düşürülmüyor. Mahkemeyi kasten uzatıyorlar tüm insanların bunu bilmesini istiyorum.
Ses Kaydının tamamını dinlemek için;