Whatsapp İletişim Hattı
Menü

Alparslan Kuytul Hocaefendi 6.Kez Ertelenen Mahkemesini Değerlendirdi

18 Mar 2023
Alparslan Kuytul Hocaefendi 6.Kez Ertelenen Mahkemesini Değerlendirdi

Alparslan Kuytul Hocaefendi 6.Kez Ertelenen Mahkemesini Furkan Habere Verdiği Röportajda Değerlendirdi

Alparslan Kuytul Hocaefendi dün görülen ve 6.Kez ertelenen mahkemesiyle ilgili Furkan Habere röportaj verdi.
Röportajda mahkemede yaşadığı hukuksuzluklara değinen Alparslan Kuytul Hocaefendi, mahkemelerin kasıtlı bir şekilde uzatıldığını ve bunun bir zulüm olduğunu söyledi.
Beraat kararı beklenen mahkemeden erteleme kararının çıkmasını zulüm olarak değerlendiren Hocaefendi, mahkemede yaşadıklarını tiyatroya benzettiğini ifade etti.
Dün görülen mahkemeyi ve hukuksal süreci en baştan değerlendiren Alparslan Kuytul Hocaefendi'nin katıldığı röportajın tamamı şu şekilde;

-Böyle ilginç bir günün ardından nasıl hissediyorsunuz hocam? Nasılsınız?

-Elbette önce çok kızdık, biraz sinirlendik ama hamdolsun iyiyiz. Artık zulme alıştık her şeyi bekliyoruz. Onlar ne yaparlarsa yapsınlar yolumuzdan dönmeyeceğiz, Allah’ın izniyle. Allah'ın yardımı bizimle, haklılarla beraberdir. Bunun güveni içerisinde yolumuza devam ediyoruz.

-Bugün 11. Ağır Ceza Mahkemesinde (ACM) gerçekleştirilen terör mahkemesinin 6. duruşmasıydı ve yine ertelendi. Bugüne kadar olan ve bu terör mahkemesinde yaşanan süreci bizimle paylaşır mısınız?

-Öncelikle 30 Ocak 2018 sabahı bir şafak operasyonu ile evimizden alındık. Terörle bir alakamızın olmadığına dair emniyette raporlar olmasına rağmen bir terör örgütü üyesi gibi muameleye maruz kaldık. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, Adana TEM Şube Müdürlüğü’nün “Alparslan Kuytul ve Furkan Vakfı’nın hiçbir terör örgütüyle bağlantısı yoktur, tespit edilememiştir” tarzında raporları var. Adana TEM, Adana KOM, Antalya TEM, Antalya KOM, Mersin Emniyeti ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün raporları var. Buna rağmen terör örgütünün hücre evine baskın yapar gibi baskın yaptılar.

Şafak operasyonu ile daha sabah namazı bile kılmamışken o saatte bastılar. Terör örgütü üyesi muamelesi yaptılar. Halbuki kendilerinin bizimle ilgili verdiği raporlar var. 20 bin sayfalık dosyanın içerisinden bu raporlar çıktı. Allah şaşırtmış, onları içinde unutmuşlar. Yıllardan beri biriktirdikleri 20 bin sayfa civarında bir dosya.

-Normalde siz arayıp eklemediniz bunları…

-Hayır. Biz eklemedik.  Zaten öyle bir imkânımız yok. Devletin elindeki raporlar bunlar. Bunları bize söylemezler. Mahkemeye teslim etmişler. Mahkeme bunlara bakıp karar verecek. Anladığım kadarıyla dosyaları mahkemeye teslim ederken bu raporları da içinde unutmuşlar. Yoksa onları da bir şekilde imha ederlerdi ve bizim görmemizi engellerlerdi. Bizimle uğraşan güçler herhalde bunu da yapardı. O 20 bin sayfayı incelememişler, üşenmişler ve bu şekilde ortaya çıktı. Buna rağmen bu operasyonu nasıl yaptınız? Hadi biz bilmiyorduk ama siz biliyordunuz. Bu raporları veren Emniyet Genel Müdürlüğü, Adana Emniyeti, Mersin Emniyeti, Antalya Emniyetidir. 5-6 tane rapor var. Bunları biz bilemeyiz ama siz biliyorsunuz.

30 Ocak'ta operasyonu yaptıktan sonra Adana Emniyeti, Emniyet Genel Müdürlüğüne tekrar soruyor: “Alparslan Kuytul ve Furkan Vakfının terörle bağlantısı var mıdır? Bununla ilgili elinizde bilgi var mıdır?” Siz bunu neden bir hafta, 10 gün, 20 gün evvel sormuyorsunuz da operasyonun ertesi günü soruyorsunuz? Çünkü aldıkları talimata göre terör örgütü muamelesi yapmak, eve baskın yaparak bu şekilde aşağılamak (bu bizim için şereftir) ve kendilerince ders vermek için böyle bir operasyon yapmak istediler. Kendilerinin raporu olmasına rağmen bile bile böyle yaptılar.

Operasyondan bir gün sonra tekrar Emniyet Genel Müdürlüğüne soruyorlar; oradan gelen rapor ‘böyle bir terörle ilişkisi tespit edilmemiştir’ şeklindedir. Operasyon yapmadan evvel sorsanıza… Sormaya bile gerek yok zaten biliyorlar ama bile bile yapıyorlar. Sadece Adana Emniyetinin TEM Şube ve KOM Şube olmak üzere iki tane raporu var. Ben Emniyeti suçlamıyorum. Emniyet güvenlik gücü, kolluk kuvveti verilen talimatı yapıyor. Bunu yaptıranlar utansınlar. Bu şekilde başladı.

Daha sonra Sulh Ceza Mahkemesinde 4 terör örgütüne üye olma gerekçesiyle tutuklandık. Hâkim: “Bir, iki, üç defa üye olmak dedi sonra yok 4 defa dedi. Hatta hâkim hiçbir şey bilmiyor, önüne getirmişler böyle yapacaksın demişler.” Böyle bir durum olabilir mi? Orada kastedilen 4 ayrı terör örgütüne üye olmak. Hâkim bile bu meseleyi anlamadı. Hangi terör örgütü olduğunu da bilmiyor ve bu hâkim tutukluyor. “Hâkim bey, hangi örgütler, benim daha önce bazı örgütlerle ilgili açıklamalarım olmuştu” dedim. Mesela DEAŞ ise zaten bu örgüt beni ölümle tehdit etti. Adana Emniyetine sorabilirsiniz. Adana Emniyeti ‘bana koruma ister misiniz diyerek 3 defa vakfa gelerek bir defada ben emniyete gittiğimde toplam 4 defa kâğıt imzalattı.’ Hâkim hiçbir şey bilmiyor bu 4 tane terör örgütü birbirine düşman örgütlerdir.  Yani PKK ve DEAŞ birbirine düşmandır. FETÖ ve DEAŞ birbirine düşmandır. Kısaca hepsi birbirine düşmandır. Bir insanın böyle birbirine düşman 4 terör örgütüne üye olması makul bir şey midir? Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir örnek var mı? Bu tam bir saçmalıktır. Hâkim bunları görünce terör örgütü üyeliğinden tutuklamadı ama terör örgütü propagandasından tutukladı. Hâkim hangi konuşmaları terör örgütü propagandası saydı? Hâkimin önünde hiçbir şey yok. 6 konuşma iddianameye kondu ama bu altı konuşma mahkemede gündeme bile gelmedi. Bu şekilde hâkime, yıllardan beri verdiğim açıklamalardan misaller verdim.

-10 günlük gözaltı sürecinde bunu sizin önünüze getirmediler mi? Sormadılar mı?

- Hayır asla… 10 gün orada gözaltında kaldık. Son gün gece yatsı namazından sonra sabaha kadar ifade aldılar ve ifadeleri de herhalde öğleye doğru hâkime götürüp vermişler. Oysa öğlen saat 1 veya 2 de de mahkeme vardı.

-Siz mahkemeye bütün bu suçlamalardan habersiz mi çıktınız?

- Tabi bize emniyette söylemediler. Sadece 1-2 konuşmadan bir cümle söylediler. Bu 6 konuşma 6 ay sonra hazırlanan iddianamede var. Ben bundan dolayı ifade verdim. İlk duruşma (8 Kasım 2018) da bu konuşmalarla ilgili neyi kastettiğimi açıkladım ve direkt tahliye oldum. Hatta bihakkın tahliyeyle (Tutuklama kararına dayanak olan sebeplerin ortadan kalkması halinde tutuklanan kimsenin salıverilmesi)yanişartlı tahliye de değil. Suç olan bir şey yok. Bu 6 konuşma ne emniyette ne de bizi tutuklayan sulh ceza mahkemesinde bize gösterildi. Yani ikisi de bize bundan bahsetmedi. Sadece bir iki konuşmadan ‘kalemi kırılmıştır, zeytin dalı operasyonu’ ile ilgili yaptığım açıklamalardan bir iki cümle bunun dışında bir şey gösterilmedi. Ama daha sonra iddianameye 6 konuşma eklediler bende bunların cevabını verdim ve 1. Duruşmada tahliye oldum.

Dosyayı ikiye ayırdılar:

1. Dosya; Terör örgütü üyeliğinden ilk duruşmada (8 Kasım 2018),

2. Dosyadan 3 ay sonra (22-23-24 Ocak 2019 da) mahkeme vardı ondanda ocak ayında tahliye oldum.

Fakat aynı güçler yine müdahale ettiler ve 24 saat geçmeden tekrar tutuklattılar. Bu kısma girmeyeceğim. Bu mahkemenin konusu başka…

Bugünkü (21 Ocak 2020) terör mahkemesiyle ilgili konuşacağım;

  • İlk duruşmada tahliye olmuştum.
  • Daha sonraki duruşma da zaten (her mahkemenin arası 3 ya da 3,5 ay sonra) hapishanede olduğum için ve birtakım bahanelerle beni çağırmadılar.
  • 3. Duruşmada bir konuşma daha tespit edilmiş ve bir iddianame daha hazırlanıyor. Onunda cevabını verdim. Baktılar ki ben her şeyin cevabını veriyorum ortada suçlayacak bir şey bulamıyorlar. Sürekli bir konuşma daha eklendi diyerek mahkemeyi uzatıyorlar.

Benim terör örgütleriyle bir alakam yok. Terör propagandası da yapmıyorum. BEN TERÖRE KARŞIYIM. Ben yıllarca terörü eleştiren biriyim.

Asıl iddianamede 6 konuşma vardı. Bir iddianame daha hazırladılar ek iddianame 7 konuşma oldu. Ondan sonraki duruşmada yine bazı konuşmalar tespit edildi şu an elimizde değil dediler ve o celsede boşa gitti. Yani hiçbir şey yapmadılar ve 3 ay sonraya gün verdiler. Bu da 13 konuşmaymış, bu 13 konuşmaya da cevap verdim. Ek iddianame 2-nin de cevabını verdim. Yani 3. iddianame oldu.

  • İlk iddianame 6 konuşma,
  • Sonraki iddianame 1 konuşma,
  • Daha sonraki iddianame 13 konuşma. Toplam 20 konuşma oldu. 6 konuşma 20 konuşmaya çıktı.

Mahkemenin başında Hâkime: “Hâkim Bey, benim böyle birlerce konuşmam var. Hep böyle mi olacak? Bu şekilde mahkeme bitmez ki” dedim. Hâkim: “Bu işin usulü böyle. Aynı mesele olunca birleştiriliyor” dedi. Hâkim emniyettekilere: “Bu son eklenen konuşmanın ve buna benzer ne kadar konuşma varsa hepsini gönderin” dedi ama emniyet 13 konuşma gönderdi, onların cevabını verdim. Hâkim: “Bu konuşmalarda hükümeti eleştirme var, bu konuşmalarda ne PKK ve diğer örgütleri övme ne de PKK ve başka bu örgütlerin eylemlerini meşru gösteren bir cümle yok” dedi. Bundan da bir şey çıkmayacağını anladılar. En son 5. Duruşma da onlarında cevabını vermiştim. Bu mahkemede savcı mütalaasını (herhangi bir konu üzerinde ayrıntılı düşünme ile oluşan görüş ve yorum) verecekti. Savcı; ceza ya da beraat isteyecekti. Bir önceki duruşmada hâkim: “Savcı mütalaasını versin” demişti.

Bugün bizde savcı ceza mı ister yoksa beraat mı ister? Ne isterse ona göre savunma yapacaktık. Fakat bugün (21 Ocak 2020) mahkemeye gidince yeni bir tuzakla karşılaştık.

Bugünkü mahkemede hâkim avukatlara dönerek; ‘arkadaşlar yeni bir durum oldu. Dün mesai saati bitimine 7 dk. kala 16.53’de UYAPA yeni bir şey düştü. Onları da inceleyeceğiz belki de aynı konuşmalardır’ dedi. Güya bir iki tane vatandaş, biri Antep’ten diğeri Malatya’dan benim bir konuşmamdan dolayı şikayetçi olmuşlar. Onlarında hangi konuşmadan şikayetçi olduklarını da bilmiyoruz. Aynı konuşmamı değil mi? 5 dakika baksaydınız ilk cümlesinden anlarsınız zaten. Meseleyi uzatacaklar ya…

Benim gördüğüm kadarıyla Hâkimlerde bu konuşmalardan rahatsız. Oysa biz bugün savcıdan mütalaa alacaktık.

Ben kalktım ve: “Hâkim Bey, ben size daha evvel de söylemiştim; benim binlerce konuşmam var” dedim. Aynı konu değil ama binlerce konuşma… Benimle uğraşan devlet içindeki bu ekip; konuyla alakası olmayan konuları bile getiriyor. Benim böyle binlerce konuşmam var o zaman bu mahkeme milyon sene sürer. Her seferinde bir, iki konuşma… Oysa hâkim emniyetten bütün konuşmaları istemişti. Bu sefer emniyetten değil de bir vatandaş şikayetçi oluyormuş gibi yapıyorlar.

Benim külahıma anlatın siz bunu…

Dün (20 Ocak 2020) saat 5’e 7 kala bir vatandaşın şikâyeti mi düştü? Ben burda hakimleri suçlamıyorum. Hâkimler beni ilk duruşmada ‘bihakkın tahliye’ ile tahliye ettiler. Hâkimler de zor durumda. Türkiye’de gelinen nokta. Adliye’nin geldiği nokta. Bence hâkim ve savcılarda bu durumdan rahatsızlar. Kendilerini emir altında, köle gibi hissediyorlardır. Bir şey diyemiyorlar ama bu duruma isyan ediyorlardır.

Hâkime: “Siz bu 20 konuşmayla ilgili hükmünüzü verin, bu mahkeme bitsin. Ondan sonra istiyorlarsa, yanlış bir konuşmam varsa tekrar başka bir mahkeme açsınlar” dedim. Mahkemelerin kökü mü kurudu? Adliyeler iptal mi oldu?

Bizimle uğraşan ekip; ‘beraat almamızı istemiyor. Ceza da verecek bir şey yok. Bu sefer uzatalım. Alparslan Kuytul beraat aldı denilmesin’ istiyor. Yeni mahkeme açılmasın bu mahkeme uzasın…

Sen benim bin konuşma mı da incelesen öyle bir şey bulamazsın çünkü ‘terör haramdır.’ ben terörün propagandasını yapmam.

Devletin tepesindekiler dese ki “Seni mahkemeye vermeyeceğiz. Bir görev gereği sen terörü övsen, seni koruyacağımıza söz veriyoruz, mahkemeye de çıkartmayacağız. Hatta sana şöyle imkanlar sağlayacağız.” Ben yine terörü övmem. Çünkü TERÖR HARAMDIR. Bin konuşmamı da inceleseler, böyle bir şey bulamazlar.

Bu yüzden ceza verecek bir şey bulamayınca ne yapıyorlar? Her zamanki yaptıklarını yani diğer mahkemelerde yaptıkları gibi bu mahkemeyi de uzatıyorlar.

9 mahkeme açmışlardı.  O “kalemi kırılmıştır meselesi, cumhurbaşkanına hakaret davası, başbakana hakaret davası, halkı kin ve düşmanlığa tahrik davası, 6 konuşma vardı” açıldı. Bunların hepsinden beraat ettim. Baktılar ki beraat, beraat, beraat bu duyuluyor tabi bu sefer müdahale ettiler. Artık o günden beri tek celselik mahkemelerde dahil hiçbir mahkeme bitmiyor.

-Bugün mahkemeniz yine 28 Nisan’a ertelendi. Bu ertelemeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunun hakkında neler söylemek istersiniz? Öyle yakın bir tarih de değil…

-Aşağı yukarı 3,5 ay sonraya ertelediler. Bir vatandaşın şikayetiyle mahkeme böyle uzuyorsa bu ülkede 80 milyon vatandaş var. O zaman bu mahkeme kıyamete kadar hiçbir zaman bitmez. 80 milyon vatandaşa iş kaldıysa, her gün birisini şikayetçi yaparlar. Ne olacak ki? Bundan kolay ne var? Emekli polis mi yok? Onları seven adam mı yok? Ya da gizli karanlık adamlar mı yok? Her seferinde birisini kullanırlar olur biter. Bu mahkeme böyle bitmez ki…

Açıkça zulmediyorlar. Allah’a hesabını verecekler, bu dünyada da inşallah verirler. Bende bu yaptıklarını dünya alemin bilmesini istiyorum.

Yani hiçbir sebep yok ve Antep’ten bir vatandaş, Malatya’dan bir vatandaş şikayetçi olmuş. Olabilir. Beni seven çok insan da var, sevmeyen insan da olabilir. Her seferinde bir laftan dolayı böyle mahkeme mi uzayacak? O zaman ben hiçbir mahkemeyi bitirmek istesem, her seferinde istediğim bir adamı süründürürüm. O zaman bir arkadaşa: “Şundan şu konuşması hakkında şikayetçi olun. Mahkemesi uzasın” derim. Bu olur mu şimdi? Yani mahkeme bunu dinler mi? Tiyatro mu oynuyoruz? Mahkememi yapıyoruz? Ben bunu mahkemede de “Bu resmen tiyatrodur” dedim.

Bir vatandaş 5’e 7 kala şikayetçi olmuş gibi gösteriliyor. Niye bir hafta evvelden yapmadınız? Değil mi? Güya bu kişi 2019’da şikayetçi olmuş ve son günü beklemişler ve şikayetini devreye koymuşlar. Son günde 5’e 7 kala… Çocuk mu kandırıyorsunuz?

Adliyeyi rezil ettiniz, devleti rezil ettiniz. Devlet şu anda böyle insanların eline geçmiş. Devlet düşmanı gibi herkesi suçluyorlar, en büyük düşmanlığı kendileri yapıyorlar.

Bu vatandaş 1 sene evvelden şikayetçi olmuş güya, niye 1 seneden beri bunu devreye koymadınız? Bu mahkemede mütalaa verilecek, artık mahkeme bitecek bu sefer hemen onu devreye koydular. 1 hafta evvelden söyleseydiniz. O zaman hâkim inceleyecek, aynı konuşma ise aynı konuşma diyecek ve reddedecek. Ya da benzeri bir konuşma ise bir şey yok ise mahkemeyi bitirmek için reddedecektir. Hâkimin görmesine incelemesine zaman kalmasın diye böyle yapıyorlar. Hâkim buna rağmen de bir bakamaz mıydı? Bakabilirdi. Ama bakamadı. Yargı çok bağımsız olduğu için bakamadı.

-Konferanslarınızda da mesai bitimine son dakikalar kala iptal ediliyordu?

- Evet. Aynı yöntem devam ediyor. Konferansı da saat 5’e 5 kala, 5’e 10 kala iptal ederlerdi. Devamlı aynı yöntem tiksinti veriyor artık, bunu yapanlardan nefret ediyorsun.

-Türkiye açısından yargının geldiği durumu nasıl görüyorsunuz? Şu an sizin mahkemeniz üzerinden konuşacak olursak Türkiye yargısını nasıl görüyorsunuz?

Bir baş savcı arkadaşlara: “Bir yere gittiğimde savcı, hâkim olduğumuzu söyleyemiyoruz” demiş. Her savcı ve hâkim için söylemiyorum ama hâkim ve savcılardan bir kısmı hâkim ve savcı olduklarını söylemeye utanır hale geldiler. Neden?  Çünkü bütün toplumda oluşan kanaat. Her hâkim ve savcı için geçerli değil ama genel olarak talimatla karar veriliyor. Bunu herkes biliyor. Bütün önemli davalar, ağır ceza davaları, siyasî davaların hepsinde talimat verildiğini herkes biliyor ve yargıya güven azalmış vaziyette. Türkiye Barolar Birliği Başkanı bile; Türkiye’de yapılan anketlerde yargıya güvenin %20 ye indiğini söylemişti. O %20 de eminim mahkemeye yolu düşmeyenlerdir. Yargının hali bu.

Bir ara, galiba Yargıtay Eski Başkanlarından bir tanesi demişti ki ‘hakimler, vicdanlarıyla cüzdanları arasında sıkışıp kaldılar.’  Bunu söyleyen üst düzey bir hâkim, Yargıtay Başkanıydı sanırım.

Ben de diyorum ki ‘şu an da hâkimler, vicdanlarıyla talimatlar arasında sıkışıp kalmış vaziyetteler, kanunlarla talimat arasında sıkışıp kalmış vaziyetteler.’ Kanun başka bir şey söylüyor, talimat başka bir şey… Vicdan başka bir şey söylüyor, talimat başka bir şey… Eğer makam tatlı olmasa ve maddi durumu iyi olsa belki birçok hâkim, savcı istifa eder. Türkiye de yargının geldiği nokta budur.

Başıma gelenlerden bu mahkemelerle ilgili o kadar çok şey gördüm ki, durum gerçekten içler acısı… Mahkemelere hükmedecek güce ulaşmış olanlar ‘Türkiye de yargı altın çağını yaşıyor’ diyenlerdir. Çünkü şu an da yargıda onların dediği oluyor. Her hâkime dediğini yaptıramıyorsa bile en azından uzattırabiliyor.

Türkiye de hangi aklı selim insan, hangi entelektüel adliyeye, yargıya güveniyor. Böyle bir durumda yargı altın çağını yaşıyor diyenler var. Bunlar kimler olabilir? Yargıya hükmedenler olabilir ancak…

-Evet bu acı tabloyu görünce insanların içi kararıyor hocam. Bundan sonra siz ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Ben mahkemede de söyledim. Bu yapılanı dünya aleme duyuracağım. Bu yapılan, bunu yapanların yanına kalmayacak. Biz bugüne kadar yani tahliye olduktan sonra fazla bir şey yapmış değiliz. Sessiz sakin duruyoruz. Fakat şu an da tekrar böyle bir zulme başladılar.  Bende susacak adam değilim. Yapacağımız şey, meşru yollarla mücadelemize devam. Basın açıklamalarıyla, gerekirse yürüyüşlerle, internetten yayınlar yapmak suretiyle yargının geldiği noktayı dünya aleme göstereceğim.

Hz. Ali (r.a.) diyor ki: “Zulme engel olamıyorsanız, hiç olmazsa duyurun.” Bende engel olamıyorsam, duyuracağım. Hz. Ali’nin gösterdiği bu stratejiyi uygulayacağım. Duyuracağım. Eğer devlet içinde vicdanlı, merhametli insanlar kaldıysa onlarda bu ne iş desinler ve müdahale etsinler. Neden bu yapılıyor? Neden sürekli bu insanlarla uğraşılıyor? Kimdir bu ekip? Bu yılan kim? Bu talimatı kim verdi? ben bunu ortaya çıkartamam ama devletin tepesindekiler isterlerse bunu ortaya çıkarırlar. Eğer kendileri de onlarla beraber bu zulme ortak değillerse, onlarda bu zulümdür, haksızlıktır diyorlarsa ortaya çıkarsınlar. Ben duyuracağım onlarda duysunlar ve müdahale etsinler.

Duymazlarsa da kendileri bilir. Her gün oy kaybetmeye devam edecekler. Sevenleri her gün azalacak.  2 yıldır bize yapılan bu zulüm sürecinde biz bir şey kaybetmedik. 2 yıl hapiste yatmış olabilirim. Bunun 400 günü tek başıma bir odaya kapatılarak geçti… olabilir ama biz çok şey kazandık. Ben içerde, arkadaşlarımız dışarda mücadele ettiler. Biz yine mücadele ederiz. Eğer kendileri biz böyle yaparız, bunlarda susar zannediyorlarsa aldanıyorlar.

Biz başkaları gibi değiliz. Haksızlığa uğrayanlar konuşmuyorlar. Eğer her haksızlığa uğrayan konuşsaydı bu iş bu noktaya gelmezdi. Herkes kendini düşünüyor. Memleketi, Müslümanların geleceğini de Türkiye’de ki İslami hizmetlerin geleceğini de düşünmüyor. İslam düşmanlarının her gün güçlendiğini hesaba katmıyor. Ben, başıma gelenleri anlatırsam daha fazla ceza verirler, üzerime gelirler diyerek kendini düşünüyor. Memleketi, İslam’ın geleceğini düşünmüyor ve susuyor. Her zulme uğrayan hiç olmazsa başına gelenleri anlatsaydı internet bunlarla dolardı. Şu an da binlerce insana zulmedildi ama onlar ve çevresindekiler sustukları için zulüm devam ediyor. Ben bu zulme uğrayanları Hz. Ali’nin dediğini yapmaya davet ediyorum. Bunu hapishaneden yaptığım telefon görüşmelerimde de söyledim ve davet ettim. Başınıza gelenleri duyurun. Başkalarını öne sürme yöntemini bırakın. Siz kendinizi savunmazsanız başkası sizi savunacak değil… Atı alan Üsküdar’ı geçiyor haberiniz olsun.

– Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Herkesin konuşmasını istiyorum. Bugüne kadar biz konuştuk bundan sonra da konuşmaya devam edeceğiz. Bütün mahkemelerimizi uzatmalarını her gün de gündeme getireceğiz. Yargının geldiği durumu gündeme getireceğiz. Eğer bu devletin başında vicdanlı insanlar kaldıysa onlar da müdahale etsinler. Bize yapılan bu zulme karşı meşru yollarla mücadele edeceğiz. Bunu dünya aleme duyuracağız.

Gönüllü Olun İletişime Geçin Furkan TV