Adalet
ADALET İyi huyların en üstünü, en şereflisi adalettir. Hattâ, adalette bütün iyilikler toplanmış gibidir. Adalet, huyları ve hareketleri dîne ve akla uygun olmak demektir. Görünüşü, içi gibi olmaktır. Herkesin yanında, yalnız iken bulunduğu gibi bulunmaktır. İki yüzlü olmamaktır. Adaletten ayrılmayan kimseye "Adil" denir.
Adil kimse, insanların en iyisidir. Adalet, birlik, eşitlik demektir. İki şeyin, ya kendileri veya özellikleri eşit olur. Benzeyen yerlerinde birleşmişler demektir. Ölçme, tartma, karşılaştırma işlerinde eşitlik gibi kıymetlisi yoktur, işte bunun için, iyiliklerin en üstünü adalet olmuştur. Adalet, orta yolu tutmak demektir. Orta yoldan ayrılan kimsede adalet vardır, demek yanlış olur. Üç yerde adaletin bulunması lâzımdır:
1- Bir malı, bir ni'meti bölerken adalet ile bölmek lâzımdır.
2- İnsanlarla yapılan muamelelerde, alış-verişte adalet lâzımdır.
3- Ceza vermekte adalet lâzımdır. Bir kimse, birisine korku verse, saldırsa, öteki kimseye de öyle yapması lâzımdır. Fakat, bu karşılığı hükümet yapar. Böyle adalet olunca, herkes korkusuz yaşar. Adalet, korkusuzluk demektir. İnsanlar, her işinde âdil davranabilmek için bir ölçüye muhtaçtır. Bu ölçü, akıl ile bulunamaz. Allahü teâlâ kullarına acıyarak, memleketleri korumak için, bir ölçü âleti gönderdi. Bu ilâhî ölçü ile adaleti ölçmek, dağıtmak kolay oldu. Bu ölçü Peygamberlerin getirdikleri dinlerdir. Güzel dînimiz İslâmiyet, insanlar arasındaki adaleti sağlamak için lâzım olan kuralları açıkça bildirmektedir. Bundan başka bir ölçü de, adaletten ayrılmayan hâkimlerdir. İnsanlar, bir hâkime de muhtaçtır, insanlar medeni yaratılmıştır. Yani birbirleriyle karışmak, beraber yaşamak, yardımlaşmak zorundadırlar.
Bunun için, insan yalnız yaşayamaz, insanlar bir araya gelince, açıkgözler, başkasının hakkına saldırır. Zulüm edenler olur. Çünkü, her nefis, istediğine kavuşmak ister. Tatlı olanı almaya uğraşır. Bu şeyleri isteyen birkaç kişi çekişmeye başlar. Bunları ayırmak için, kuvvetli bir hâkim lâzım olur. Alış-verişte, herkes kendi yaptığını daha kıymetli sanır. Eşyanın değerlerini karşılıklı ölçen şey, altın ile gümüştür. Yani paradır. Eşyanın değerlerini, altın ve gümüşle, adaleti gözeterek ölçecek âdil bir hâkim lâzımdır. Sözü geçer olan bu hâkim de hükümettir. Âdil bir hükümet; zulmü, işkenceyi önler. Allahü teâlânın emrettiği adaleti sağlar. Eşyanın değerlerini, adaletle tesbit eder. İnsanın önce kendine, hareketlerine, vücudunun organlarına adalet yapması lâzımdır. Sahip olduğu gücünü, kuvvetini, her organını niçin yaratıldı ise, o yolda kullanmalıdır. Dînimizin gösterdiği güzel ahlaktan sapmamalıdır. İnsanlara karşı güzel huylu olmalıdır, ikinci olarak, çoluk-çocuğuna, komşularına, arkadaşlarına adalet yapması lâzımdır. Adlî makamlar ve hükümet adamları da millete adaletli davranmalıdır. Bunlar kimseye haksızlık etmemelidir.
Hak sahiplerinin hakkını korumalıdır. Adalet üç kısma ayrılır 1- Allahü teâlâya kulluk etmektir. Yarattıklarına sonsuz iyiliklerde bulunan Allahü teâlâya karşı ibadet etmek bir borçtur. Böyle bir yaratana, şükür etmek, elbette lâzımdır. Adalet için, sahibinin hakkını gözetmek icâbeder. Her insanın yaratanına karşı borçlu olduğu bu kulluk hakkını ödemesi lâzımdır. 2- İnsanların hakkını gözetmektir. Ana-babaya itaat, âlimlere ve yaşlılara hürmet, emanete vefa göstermek, alış-veriş haklarını yerine getirmek, söz verdiği şeyi yerine getirmek lâzımdır. 3- Geçmişlerin haklarını ödemektir. Bu da, onların borçlarını ödemek, vasiyetlerini yerine getirmek, vakıflarını korumak, ölmüşlerin bıraktığı hayrat ve hasenatı yaşatmakla olur. Adalet yapmamak, zulümdür. En büyük haksizliktir. Zulüm, adaletin sınırını aşmaktır. Başkasının hakkına saldırmaktır. Zulüm edenler, başkasının malına canına, namusuna zarar verir.