Alparslan Kuytul Hocaefendi Tv5'te Konuştu
5 Aralık'ta tahliye olan Alparslan Kuytul Hocaefendi, dün akşam (12.12.2019) TV 5'te Yıldıray Oğur'un Konuğu oldu.
Canlı yayına katılan Alparslan Kuytul Hocaefendi, sorulan soruları yanıtladı. İlk göz altından mahkeme sürecine, siyasi analizlerden Hocaefendi’nin kırpılan videolarına kadar bir çok soruyu cevaplayan Alparslan Kuytul Hocaefendi, öngörü de bulunduğu bir çok konuda haklı çıktığına değindi.
Alparslan Kuytul Hocaefendinin dünkü röportajının tamamı şu şekilde;
“Bir daha tutuklarlarsa daha fazla rezil olurlar”
Alparslan Kuytul Hocaefendi bir ecel ve bir kader olduğunu, kendisinin buna iman ettiğini, sonuçta insanların değil Allah’ın dediğinin olacağını ifade ederek, sözlerine şöyle devam etti:
“Cesur olsanız da korkak olsanız da Allah’ın takdir ettiğini yaşayacaksınız sonuçta. Kendimi düşünmek, hakkı konuşmamak, benim yapabileceğim bir şey değil. Dün de bir programa katılmıştım, orada da söyledim; Kömürü kurtarmak için elmas feda edilmez. Ben, kendimi kömür gibi görüyorum; hakkı, hakikati de elmas gibi görüyorum. Kendimi kurtarmak için ben, hakkı, hakikati feda edemem. Onun için öyle bir korkum yok. Yani eğer bir daha yapmak isterlerse, ben evimdeyim. Gelip alsınlar; ama daha fazla rezil olurlar. Bunu yapmak isteyenler, daha kötü duruma düşerler. Ortada bir suç yok. Bunu herkes gördü. Dosyalar, iddianameler bomboş. İki dosyaya ayırdılar, ikisi de boş. İkisinden de ilk duruşmada tahliye oldum. Yani bundan da anlaşılıyor ki, benim korkacak bir şeyim yok; ama hakkı, hakikati konuşmamı istemeyenler çok. Siyasete giren bir hoca istemeyenler çok; fakat onlar öyle istiyor diye ben, öyle davranacak değilim. Ben, kimseye düşmanlık yapmıyorum; ama mazlumları da savunmak zorundayım. Haksızlıklara da temas etmek zorundayım. Ben, vazifemi yapmak zorundayım.”
Furkan Vakfı’nın ve bu hareketin ne zaman nasıl doğduğuna dair bir soruyu cevaplarken, çocukluğunun camide geçtiğini, lisedeyken de davayı anlamaya başladığını söyledi. Alparslan Kuytul Hocaefendi, Lise döneminden itibaren Arapça öğrenmeye başladığını, Seyit Kutup, Hasan El-Benna, Mevdudi ve Said Havva gibi isimlerin ‘davayı anlatan’ kitaplarını okumaya başladığını anlattı.
“Her türlü hak gaspına karşı çıkmamız lâzım”
Bir darbenin, halkın verdiği yönetme yetkisini gasp etmek olduğunu belirten Alparslan Kuytul Hocaefendi , “Aynı şekilde Allah’ın hakkının da gasp edilmesine karşı olmamız lâzım. Bu da Allah’ın hakkı. Onun dediğinin olması icap eder. İnsanlar, Allah’ın kulları olmalı, insanların değil. Allah’ın istediği gibi bir medeniyet kurulduğunda biz, Allah’ın kulları olmuş oluyoruz, Allah’a itaat etmiş oluyoruz, onun dediği gibi yaşamış oluyoruz. Aksi halde ne oluyor? İnsanların dediği gibi yaşamış oluyoruz. Kula kulluk yapmış oluyoruz” diye konuştu.
1983 yılında üniversiteye başladığını, 1988 yılında inşaat mühendisliği bölümünü bitirdiğini belirten Alparslan Kuytul Hocaefendi daha 1986’da ilk öğrenci evini açtığını söyledi. “1980-86 arası da ben, orada burada, sağda solda, kitap evlerinde vesaire, bazı evlerde böyle sohbet yapardım, arkadaşlara” dedi.
“Hiçbir cemaat ile doğrudan bir bağlantımız yok”
Furkan hareketinin dünyadaki İslâmî hareketlerden hangisine yakın durduğuna dair bir soru üzerine Alparslan Kuytul Hocaefendi, “Selefî çizgiyle bir alâkamız yok. Bir cemaat ile doğrudan doğruya bir bağlantımız yok. Hiçbirisiyle, yani dünyanın hiçbir cemaatiyle; ama elbette sevdiklerimiz, Hasan El-Benna, İhvan-ı Müslimîn hareketi, Mevdudî hareketi vesaire, bunlar elbette sevdiğimiz, okuduğumuz; yani 20’nci asırda Müslümanları uyandırmaya çalışmış olan ehl-i sünnet hareketler bunlar. Onlardan, kitaplarından tabii ki istifade ettik. Hepsinin başımızın üzerinde yeri var; ama böyle bir beraberlik falan, böyle bir şey hiçbir zaman olmadı” diye konuştu.
Fethullah Gülen aleyhine yaptığı eski konuşmaları
Programda daha sonra, FETÖ propagandası yapmakla suçlanan Alparslan Kuytul Hocaefendi'nin 1998, 2005, 2013 ve yılında bu yapı aleyhine sözler söylediği konuşmalarının video kayıtlarından kısa bölümler yayınlandı.
Alparslan Kuytul Hocaefendi'nin , 1998 tarihli konuşmasında şunları söylüyor:
“Cemaatlerine, kızlarının başlarını açmasını söyleyenler, “Hizmet’in geleceği için başlarınızı açmanız gerekiyorsa açın” diyenler, “Peruk takmanız gerekiyorsa peruk takın” diyenler, bilsinler ki bu bir Yahudi ahlâkıdır. Peygamberinizin ‘helâl’ dediği şeyleri terk edip kendi aklınızca, Peygamberin haram dediği şeyleri terk edip kendi aklınızca hükümler vermeye başladınız. Ondan sonra artık şefkat tokatları yemeye hazır olunuz. Artık ondan sonra Müslümanların desteğinin geleceğini zannetmeyiniz. Ne kalplerde yeriniz kalır, ne Türkiye’de bir isminiz kalır.”
Alparslan Kuytul Hocaefendi'nin, 2005 tarihli bir konuşmasında da şunları söylüyor:
“ ‘Pek Muhterem Papa Hazretleri’ diye başlayan mektuplar, kanıma dokunuyor bunlar. Papa’nın elini öptüğünü gördüğüm zaman bir Müslüman’ın, nasıl kanıma dokunmasın, söyler misiniz?”
Alparslan Kuytul Hocaefendi'nin programda yayınlanan 2013 tarihli konuşmasında söyledikleri ise şöyle:
“Ey, o cemaatten olan kardeşlerim, hiç gerçekleri görmek istemediniz. Gidişatınız, gidişat değil. Siz, gerçekten vicdanınızda rahatlık hissedebiliyor musunuz? Gerçekten cemaatinizin geldiği noktaya bir bakın. Amerika’yla iyi, İsrail’le iyi, Müslümanlarla kötü… Kimseyle görüşmezsiniz, kimseye selâm vermezsiniz. İftara davet ederiz, iftara bile gelmezsiniz. Hakikaten vicdanınız rahat mı yani? Bu kadar uzak kalırsanız Müslümanlardan, kâfirlere yaklaşırsanız, kâfirden dost olmaz; Müslümanları da kaybettiniz. Bugün herkes aleyhinizde konuşuyorsa, hiç kimseye kızmayın, kendinize kızın. Herkes konuşuyor. Şimdi konuşmak marifet değil. O zamanlar konuşmak marifetti.”
“Akit gazetesi, çok kalbimi kırdı”
Daha önce Akit gazetesine verdiği bir mülâkatın “Gülen grubu, İslâm anlayışını bozuyor” başlığıyla yayınlandığı hatırlatılarak, bu gazetenin daha sonra Alparslan Kuytul Hocaefendi'nin aleyhine yayınlar yaptığının hatırlatılması üzerine Alparslan Kuytul Hocaefendi, “Evet, maalesef benim çok kalbimi kırdılar” dedi.
Alparslan Kuytul Hocaefendi, hükümetle ilişkilerinin bozulması sürecine dair bir soru üzerine, 29 Mayıs 2014 tarihinde, İstanbul’un Bağcılar ilçesinde Bağcılar Belediyesi’nin de sponsor olduğu bir konferansının, konferansa 1-2 gün kala Cuma günü mesai saati bittikten sonra iptal edildiğini söyledi ve şu açıklamada bulundu:
“Başlangıçta AK Parti’nin yaptığına inanmadım”
“Hiçbir yere başvuramayalım diye son dakikada haber ettiler. Ben, o zaman bu işin AK Parti’den kaynaklanmadığını düşündüm. Hatta ben, iptal olduğu halde İstanbul’a gittim. Arkadaşlar da geldiler, kapalı spor salonunun önünde, aşağı yukarı 2 bin kişi falan vardı herhalde, bir basın açıklaması gibi bir şey yaptık. Adeta miting gibi bir şeydi. Orada da, yaptığım konuşma herhalde vardır kayıtlarda, orada da dedim; ‘Belediye Başkanı böyle diyor ama yani ‘Bakanlıktan talimat var, benimle alâkası yok. Ben iptal etmedim’ diyor; ama ben inanmıyorum. Yani AK Parti, bunu niye yapsın?’ dedim. Yani hüsn-i niyet gösterdim, hüsn-i zan ettim. Yani su-i zan etmek istemedim. İnanmadım yani bunun AK Parti tarafından yapıldığına. İlk konuşmam budur.
“Sonra anladım ki, bunu bilerek yapıyorlar”
Sonra baktık ki, yok; yani AK Parti’nin haberi var. Bakanlık bizimle görüşmek istemiyor. Bir arkadaşımız, Cuma namazında o zamanın Gençlik ve Spor Bakanını namazda görmüş. Yanına yaklaşıp demiş ki, ‘Sayın Bakanım, neden konferanslarımıza spor salonları verilmiyor, iptal oluyor?’ Demiş ki, ‘Sizinle ilgili değil sadece. Böyle bir karar alındı. O zaman anladım ki tamam; bu, hükümetin haberinin olduğu bir proje. Ondan sonra tabii tavrım değişti. Siz, bunu bilerek yapıyorsunuz. Ben, Müslüman olarak evvelâ bir Müslüman hakkında hüsn-i zan ettim; ama sonra anladım ki siz, bunu bilerek yapıyorsunuz.
“Anladım ki bu, aslında hükümetin de üzerinde bir proje”
Tabii daha sonraki aşamalarda daha başka olaylar da oldu. İyice anladım ki bu, bir proje. Aslında bu, 17-25’ten hemen sonra başladı. Ben, 17-25’e Türkiye’de ilk ‘darbe’ diyenlerden biriyim. Belki de ilk benimdir. Bilmiyorum. ’17-25, bir operasyon değil bir darbedir’ dedim ben. ‘Yani sizin derdiniz, eğer bakanların hırsızlığı varsa, bunları yakalamaksa, bunu gidersiniz cumhurbaşkanına, o zaman başbakandı herhalde, başbakana söylersiniz, ‘Bakanlar böyle böyle yapıyor’ dersiniz. Bunu niye böyle birden bire yapıyorsunuz? Bu, aslında hükümete karşı bir darbe girişimi’ dedim; ama daha sonraları bir sürü olaylar gelişti, gelişti, gelişti, ben anladım ki bu, aslında hükümetin de üzerinde bir proje. Devlet projesine dönüşmüş vaziyette.
“Bütün İslâmî faaliyetleri kısıtlamak istiyorlar”
Bütün İslâmî faaliyetler, yalnız cemaatler de değil, yani sonraki adıyla FETÖ falan filan değil. Aslında bütün cemaatler ve cemaat olmayan hocalar bile, tüm İslâmî faaliyetler kısıtlanacak. Bir güç, aslında Türkiye’deki bütün İslâmî faaliyetleri fazla buluyor. Hatta özgürlüğü fazla buluyor. Yalnız İslâmî faaliyetleri de değil, aslında İslâmî olmayan faaliyetleri de, entelektüellerin konuşmalarını da fazla buluyor. Gazetecilerin konuşmalarını da fazla buluyor. Yani sanki bir güç, Türkiye’yi Orta Doğu ülkesi yapmaya karar vermiş. Özgürlüklerin daha kısıtlı olduğu bir Orta Doğu ülkesi gibi olmasına karar vermiş. Tabii bunun da başında İslâmî faaliyetler geliyor.
“AK Parti, bindiği dalı kesiyor”
Ben, bunu anladım. O zamanki konuşmalarımda dedim ki AK Parti’ye hitaben, ‘Siz, bindiğiniz dalı kesiyorsunuz. Bindiğiniz dalı size kestiriyorlar. Kimlerle beraberseniz, size tuzak hazırlıyorlar. Bugüne kadar başkalarıyla beraberdiniz, orada da hata ettiniz. Şimdi de onlara inat bunlarla beraber oluyorsunuz. Gene hata ediyorsunuz. Şunlara ‘paralel’ dediniz, asıl paralellerle beraber oluyorsunuz. Bunlar, tecrübeli paralel. Bunlar, 150-200 yıllık paralel bunlar. Siz, acemi paralelcilerle düşman olup, aslında usta paralelcilerle beraber olmakla hata ediyorsunuz. Bindiğiniz dalı size kestiriyorlar. Önce cemaatleri bitirecekler, sizin tabanınızı yok edecekler, ondan sonrasında sıra, size gelecek’ demiştim. O zamanki konuşmalarımda bu var. Halen de aynı kanaatteyim.
“AK Parti’yi kullandıktan sonra onun da işini bitirecekler”
Yani aslında şu anda İslâmî faaliyetlerin düşmanlığını yapan bir ekip var devlet içerisinde. Bu ekip, aslında hedefine ulaşırsa, ondan sonra sıra, AK Parti’ye gelecek. Şu anda AK Parti’yi kullanıyorlar kendilerince. AK Parti ile birlikte olmuşlar ve o kendi projelerini gerçekleştiriyorlar. Çünkü kendilerinin gücü yok, AK Parti’nin gücü var. Kendi tabanları yok çünkü ama bunların ellerinde başka bilgiler var. Şantajlar vesaire, dosyalar, bunlarla şantajlar yapıyorlar. Aslında yön veriyorlar şu anda devletin gidişatına. Yön veriyorlar. O yüzden de AK Parti’nin de ayakta kalmasını ve güçlü kalmasını istiyorlar, bir müddet. AK Parti ile projelerini bitirene kadar. İslâmî faaliyetleri bitirinceye kadar. Türkiye’de istedikleri gibi bir diktatörlük kuruncaya kadar. Onu kurdukları gün AK Parti’nin de işini bitirmek istiyorlar. Bunu planlıyorlar.”
“Irak’ın işgalinden bu yana hükümeti eleştiriyorum”
Türkiye bir Rus uçağını düşürdüğünde bunu eleştirdiği hatırlatılan Alparslan Kuytul Hocaefendi, “Esasına bakarsanız, AK Parti kurulduğundan itibaren, 2003 yılında Amerika’nın Irak’ı işgaline AK Parti yardım etti, tezkere geçmediği halde İncirlik üzerinden yardım etti, ben o zamandan beri tepki gösterdim. Müslümanların öldürülmesi için kâfire yardım edemezsiniz. Ama o zamanlar internet falan pek yoktu, kullanılmıyordu; o yüzden o sesim çok duyulmadı” dedi. sadece kendilerine konferans salonları verilmediği için hükümeti eleştiriyor olmadığını, hükümetin bütün yanlış politikalarını eleştirdiğini ifade etti.
“İslâm fıkhına bağlı kalan doğru bir bakış sahibi olur”
Geçmişteki isabetli tepkilerinin sebebinin, İslâm fıkhına göre değerlendirme yapıyor oluşundan kaynaklandığının altını çizen Alparslan Kuytul Hocaefendi, “İslâm fıkhına bağlı kaldığınız zaman doğru bir bakış sahibi oluyorsunuz. İslâm fıkhı size diyor ki, İslâm hukuku yani, size diyor ki, ‘Şu helâl, şu haram.’ Siz, ona göre konuştuğunuz zaman aslında isabet etmiş oluyorsunuz. Yoksa konjonktür, rüzgâr, sizi etkiliyor ve kendi kafanıza göre konuşuyorsunuz ya da rüzgâra göre konuşuyorsunuz. Halbuki onlar, geçici şeyler” dedi.
“Türkücünün konuşma hakkı var da hocanın yok mu?”
Kamuoyunda sorulan, “Hoca neden siyasete karışıyor, dış politika yorumları yapıyor?” sorusunu da cevaplayan Alparslan Kuytul Hocaefendi, "bu ülkenin bir evlâdı olarak, ülkenin zarar göreceğinden endişe ettiği konularda düşüncesini dile getirdiğini; futbolcuların, şarkıcıların, türkücülerin de bu konularda konuştuklarını söyledi. Kuytul, “Bir türkücü konuşuyor televizyonda ve bana diyor ki ‘Sen hocasın’ diyor, ‘sen bu işleri bilmiyorsun’ diyor, ‘sen niye konuşuyorsun?’ diyor. Ben de dedim ki, ‘Sen türkücüsün konuşuyorsun da, benim ömrüm ilimle geçti, ben konuşmayayım mı?’
“Hükümeti eleştirsek de darbeyle devrilmelerinden memnun olmayız”
Alparslan Kuytul Hocaefendi, bir soru üzerine, konuşmalarının video kayıtlarının bazı kısımlarının kesildiğini ve kesilmiş haliyle hakkındaki iddianamelere girdiğini vurguladı. Darbe esnasında internetten canlı olarak yayınlanan sohbetinde söylediği sözlerin de daha sonra bazı bölümleri kesilerek kamuoyuna yanlış aksettirildiğini dile getirdi.
Programda, darbe esnasında söylediklerinin kesilmiş olan kısmı da yayınlandı. , söz konusu konuşmasında, şöyle söylüyor:
“Ders esnasında Türk Silahlı Kuvvetleri, ülke yönetimine el koymuş ve şu anda darbe yapılmış vaziyette. Ne günlere geldik! Tekrar darbe günlerine geldik! Şu anda Cumhurbaşkanı ve hükümet, hepsi ne durumdadır, bilemiyoruz. Genelkurmay böyle açıklama yaptığına göre demek ki onlar da herhalde şu anda gözaltındadırlar. TRT’nin yayını kesilmiş ve açıklama yapılacakmış. Şimdi siz, bundan sonra seyredin; bundan sonra tabii bu darbe ortamında kimler içeri alınacak? Yüz binlerce insan, belki içeri alınacak. Bundan sonra seyredin; belki biz de onlardan biri olacağız. Bundan sonrasında ne olacağı karanlık. Allah, milletimize, başına kaldıramayacağı sorunları çıkarmasın. Böyle sorunlarla karşılaştırmasın. Bu darbenin, İslâmî faaliyetlere darbe olmamasını ve İslâmî faaliyetlerin bundan olumlu yönde etkilenmesini, Müslümanların hayrına olmasını vesile kılsın ve biz, her ne kadar bu hükümeti baştan beri tenkit ettiysek de, darbeyle devrilmiş olmalarından memnun olmayız. Bu darbenin nereye gideceği belli olmaz. Allah, suçsuz olanları korusun; suçsuz olanların başına musibetleri getirmesin. Bakalım bundan sonra ne olacak. Şunu bilin: Allah, Müslümanların, İslâmî hareketin yardımcısıdır. Belki bazı zor günler geçirebiliriz; ama sonra tekrar güneş doğacak. Tekrar çok daha güçlü bir şekilde İslâmî hareket, yoluna devam edecek.”
“Sayın Erdoğan da ‘Bu darbe bize Allah’ın bir lütfu’ dedi”
O geceki konuşmasını değerlendiren Alparslan Kuytul Hocaefendi, darbenin emir komuta zinciri içinde yapıldığını zannettiğini, darbeden memnun olmayacağını ifade ettiğini belirtti ve şunları söyledi:
“İslâmî faaliyetlerin bundan olumlu yönde etkilenmesi, Müslümanların hayrına olması” temennisini, ‘Allah, şerden de hayır yaratır’ düşüncesiyle dile getirdiğini kaydetti. Kuytul, “Aslına bakarsanız, benim söylediğimin benzerini Sayın Erdoğan da söyledi. Dedi ki, o gece söyledi hem de, ‘Bu darbe bize Allah’ın bir lütfu’ dedi. O da darbeci miydi yani? O zaman bu darbeye dua mı etti? Öyle mi anlayacağız yani? Kast ettiği şey, belli: ‘Bu darbeyi yapanlara gerekeni yapacağız ve hepsini ortaya çıkartacağız. Bu, bize Allah’ın bir lütfu.’ Aslında ‘o darbeci kadroyu temizleyeceğiz. Buna bir vesile olmuş oldu. Bir fırsat olmuş lacak bize.’ Kast ettiği bu değil mi? Benimki de o manâda bir söz. Eğer benimkini böyle kötü anlayacaksa insanlar, o zaman onu da öyle anlasınlar.”
Afrin Harekâtı konuşmasının aslı
Programda, daha önce Alparslan Kuytul Hocaefendi'nin video kaydından bir kısmı kesilip çıkarıldığı için Afrin Harekâtı’na karşı olduğu kanaati uyandıran konuşmasının aslı da yayınlandı, o konuşmasında şunları söylüyor:
“Belki de Türkiye’yi tuzağa çekiyorlar. Amerika, Türkiye’nin ne yapacağını, ne yapabileceğini tahmin etmeden mi bunu yaptı? Herkesin gözünün içine soka soka TIR’lar, kameralar önünde gidiyorlar. Görmüşsünüzdür haberlerde. Kameraların önünde TIR’lar gidiyor, arka arkaya. Üzerinde zırhlı araçlar, uçaksavarlar vesaire. Göstere göstere… Bu, Türkiye’yi tahrik etmektir. Bir kere Amerika, kesinlikle istihbarat yardımı yapacaktır PYD’ye. Bu, çok önemli. Savaşta en büyük öneme sahip olan noktalardan birisi bu: İstihbarat. Amerika, insansız hava araçlarıyla, başka yollarla her türlü istihbaratı verecektir, Türkiye’yi orada bataklığa sokmak için. Girmesi var, bir de çıkması var. Girersin ama çıkamazsın. Koskoca Amerika, Irak’a girdi, çıkamıyor; çıkamadı yıllarca. Afganistan’a girdi, çıkamadı. Rusya Afganistan’a girdi, çıkamadı. Girmek kolay, çıkmak zor. Bunu bütün askerî uzmanlar da bilir, bütün siyaset ehli insanlar da bilir. Amerika, onlara şimdi 4 bin 900 TIR silah verdiyse, orada artık kaç bin askerimizi kaybederiz, bilmiyorum. Allah göstermesin. Bu iş, bir tuzak olabilir yani. Amerika, sanki göz göre göre Türkiye’yi oraya, bataklığa çekiyor gibi.”
Bu konuşmasını değerlendiren Alparslan Kuytul Hocaefendi, “Dikkat edin, bu bir tuzak olmasın sakın” şeklinde bir uyarıda bulunmak istediğini söyledi.
“Beni ölüm listesine alan DEAŞ’a üye olmakla suçlandım”
Programda daha sonra 30 Ocak 2018’de Furkan Vakfı’na ve Alparslan Kuytul Hocaefendi'ye yönelik bir operasyon yapılıp, PKK’ya, FETÖ’ye, DEAŞ’a ve El Kaide’ye üye olmakla suçlandığı hatırlatıldı ve şunları söyledi:
“Emniyetin verdiği fezlekeye göre hakim bakıyor, ona göre karar veriyor. Asıl mesele bu. Biz orada aslında boşuna konuşuyoruz. Güya kendimizi savunuyoruz, güya avukatlarımız var ama aslında zaten karar verilmiş. Hakim onu anlamadı bile. Terör örgütüne 4 defa üye olmak gibi böyle garip bir ifade… Şaşırdı çünkü kendisi de. Sonradan hakim bunları aslında reddetti. En son bizi tutuklarken terör örgütü propagandasından tutukladı. Ben orada demiştim ki, ‘Hakim Bey, bu 4 örgüt hangisi bilmiyorum.’ Hakim de bilmiyor. Dedim, ‘hangi örgütler bunlar?’ Hakimden ses yok. ‘Eğer’ dedim ‘DAEŞ filansa, DAEŞ beni ölümle tehdit etti. Rumyan diye bir dergileri varmış internette, orada benim fotoğrafımı yayınlayarak ölüm listesine alınanlardan biri benim, en başta. 4-5 kişi daha var. Onların en başına beni koymuşlar. Adana Emniyeti bana 4 defa gelip tebliğ-tebellüğ belgesi imzalattılar; ‘Hocam, sana tehdit var. Ölüm tehdidi. Koruma ister misin?’ dediler bana. Dedim yani ‘onlar beni ölümle tehdit etti. Adana Emniyeti bana koruma verecekti yanımda 24 saat. Şimdi diyorsunuz ki ‘sen bunlara üyeymişsin.’ Bu nasıl bir mantıksızlık?”
“Halkın teveccühüne yön veren herkesin partisi mi var?”
Programda,Alparslan Kuytul Hocaefendi hakkında tutuklama kararı veren hakimin tutuklama gerekçesinde, “Siyasî parti kurmayarak sosyal medya aracılığıyla halkın teveccühüne yön vermeye çalışmanın hayatın olağan akışıyla bağdaşır nitelikte olmadığı” ifadesine yer verildiği hatırlatıldı.
Bu gerekçeyi değerlendiren Alparslan Kuytul Hocaefendi “Tam bir komedi yani. Meselâ siz gazetecisiniz. Şimdi konuşuyorsunuz meselâ, halkın teveccühüne yön veriyorsunuz. İllâ parti olmak zorunda mısınız? Televizyona çıkanların hangisi, kaç tanesi parti yani? Çıkanların çoğu gazeteci, hukukçu, profesör, yazar, vesaire, değil mi? Bunlar da parti değil” dedi.
“Cumhurbaşkanı da ‘At izi it izine karıştı’ demişti”
Dava süreci hakkında bilgi veren Alparslan Kuytul Hocaefendi, hakkında 9 dava açıldığını, 3’ünden beraat ettiğini, kalan 6 davadan 2’sinin uzamasının normal karşılanabileceğini ancak hemen sonuçlanması gereken diğer 4 davanın bir elin müdahalesi sebebiyle halâ sonuçlanmadığını anlattı. “Mahkemelerimi artık bitirmiyorlar. Yani bu asıl mahkemelerimi (davalarımı) olumlu yönde etkiler diye bitirmiyorlar” dedi.
FETÖ’yü yıllarca eleştirdiğini ancak masum insanların hapse atılmasına karşı çıktığını dile getiren Alparslan Kuytul Hocaefendi, sözlerine şöyle devam etti:
“Ortada bir zulüm var. KHK ile 150 bine yakın insan görevden atılmış. Bunlar hep doğru mu? Bylock diyorsunuz. Bylock’la bir sürü insanın başını yaktınız. Bunlar hep doğru mu? Devletin savcısı, 11 bin 480 kişinin Bylock’tan masum olduğunu açıkladı. ‘Bu rakam daha da artacak’ denildi o zaman. Sonra ben ne oldu, bilmiyorum. Ben onları 1980’lerden beri yıllarca eleştirmiş birisiyim; ama ilmî eleştiriler. ‘Şu yaptıklarınız, İslâm’a göre doğru değil. Siz, İslâm’a bu şekilde zarar vermiş olursunuz’ tarzında bir sürü eleştirilerim var. E şimdi neden yardım edeyim yani? Darbe olmuş, vesaire. Şu anda onlardan olanlar bile konuşmuyor zaten. Ben, neden onların propagandasını yapayım ya da neden onlara yardım edeyim? Benim yaptığım şey, haksızlıklara karşı gelmek. ‘Siz, darbecilere ceza verin. Bylock’la ilgili de içeriğine bakın. ‘Baylock varsa tamam, bu adam darbecidir’ deyip de, FETÖ örgütü deyip de ceza vermeyin. Bylock’un içeriğine bakın.’ Benim söylediğim bu.
‘At izi it izine karıştı’ demişti hani cumhurbaşkanı. Ben de ‘yaşla kuruyu beraber yakmayın’ dedim. Yani suçlulara ceza verin. Ama onların okullarında öğretmenlik yapmış vesaire, doktorluk yapmış onların hastanelerinde ya da orada hizmetçi olarak çalışmış, onların okullarında okumuş insanları böyle cezalandırmaya kalkmayın. Yazık, günah yani.”
“Tankla girme yöntemi yanlış, çözüm süreci devam etmeliydi dedim”
“PKK propagandası yapmak” suçlamasına gerekçe gösterilen sözleri hakkında da açıklamada bulunan Alparslan Kuytul Hocaefendi, Diyarbakır’da mahallelere tankla girilmesinin terörle mücadele yöntemi olarak yanlış olduğunu, masum insanların da ölebileceğini ifade ettiğini söyledi. “Masum insanlar ölmemiş, kimse bunu iddia edemez. Bir sürü kadın, çocuk, bunları duyduk sonra. Ben, bu yönteme karşı geldim. Yoksa elbette ki hendekler, şunlar, bunlar, elbette bunlar kabul edilemez. Burası hepimizin vatanı. Ne hendeği yani?” dedi.
Çözüm sürecinin de devam etmesi gerektiğini dile getirdiğini belirten Alparslan Kuytul Hocaefendi, “Yani 2 tane polisin yatağında öldürülmesinden dolayı bu koskoca proje iptal edildi. Ben, buna inanmıyorum. O polisleri öldürenlerin kim olduğu da belli değildi ve PKK’dan da açıklama yapıldı; ‘Bunu biz yapmadık’ dediler. O zaman onları bulun, kimse cezalarını verin. Yani 2 tane polis yatağında öldürüldü diye, kimin öldürdüğü de belli olmadığı halde, bu kocaman proje iptal edilmemeliydi. Ondan sonra bir sürü daha insanımız öldü, o proje iptal edilince. Hem sivil, hem asker, bir sürü insanımız öldü. Ben dedim ki, ‘bu proje devam etsin. O suçlular yakalansın ve bakın ne oldu? O olayı yapanın PKK olduğu söylenmişti. Birkaç kişi içeri alınmıştı. Hepsi beraat ettiler. Hepsi… Bir tane sanık (bile) ceza almadı. Ne oldu? Siz bunun için projeyi iptal ettiniz… Bence o, bir bahaneydi. Proje iptal edilecekti, bir bahane bulundu. Ben, bunlara karşı geldim. Bunun gibi konuşmalar… İşte ‘Sen bunların propagandasını (yapıyorsun).’ Hayır, onların propagandasını yapmadım, yapmam. Onlardan değilim ki onların propagandasını yapayım” diye konuştu.
Müslüman bir hoca olarak hiçbir terör eylemini meşru görmediğini, ülkenin bölünmesine de sonuna kadar karşı olduğunu dile getiren Alparslan Kuytul, “Ben bunu kaç defa… Eski konuşmalarımda da var; ‘zaten Müslümanlar 70 parçaya bölünmüş, 71’inci parçayı istemem; ama adalet sağlansın, herkesin hakkı verilsin, Kurân hakem olsun, silahlar sussun, kardeşlik olsun’ dedim ben” dedi.
“Kime yapılırsa yapılsın, haksızlığa karşı çıkarız”
Kendilerine yönelik operasyon yapılmadan önce de dünyanın neresinde Müslümanlara zulmedildiyse bunlara karşı çıktıklarını belirten Alparslan Kuytul Hocaefendi, "hükümete yakın olan Ensar Vakfı’nda bir kişi bir kötülük yaptı diye bütün camianın suçlanmasına da itiraz ettiklerini kaydetti. Kuytul haksızlığa uğrayan CHP de olsa HDP de olsa buna karşı çıkacaklarını belirterek, “Biz, Hakk’tan taraf olmalıyız. İslâm, doğruları konuşmaktır” dedi.
“Yargı bağımsız değil; talimatlar yukarıdan geliyor”
Bu ülkede artık verilen her cezadan şüphe ettiğini dile getiren Alparslan Kuytul Hocaefendi, “Ben, bunu yaşadım. Kim ne derse desin, boş konuşuyor. Kesinlikle yargı bağımsız falan filan değil. Bunu yaşayan bilir. Siyasî mahkemelere yolu düşmeyen, anlamayabilir; ağır cezada yargılanırsa anlar. Önemli insanlar için özellikle, talimatlar yukarıdan geliyor; ama bunu ispat edebilir misiniz? Edemezsiniz tabi ama çok açık görüyorsunuz” dedi.
Daha önce tahliye edildikten sonra yaptığı konuşmanın, polis sirenleriyle engellendiğinin hatırlatılması üzerine “Bir güç, kanunların verdiği özgürlüğü fazla buluyor” diyen Alparslan Kuytul Hocaefendi, Türkiye’nin adeta bir Orta Doğu ülkesi haline getirmek istediğini söyledi. “Kanunlar, bize müsaade ediyor. Anayasa’da var; ‘Herkes, önceden izin almaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına sahiptir.’ Ama gelin de yapın” diye konuştu.
“Bir zulme engel olamıyorsanız, onu herkese duyurun”
Bir soru üzerine, dava sürecinde kendilerine diğer cemaatlerden destek gelmediğini söyleyen Alparslan Kuytul Hocaefendi, sözlerine şöyle devam etti:
“Hehalde ‘konuşursak bizi de bitirirler’ diye düşündüler. Ben de diyorum ki, susa susa bitersiniz. Yani ‘konuşursak biteriz’ diyenler, aslında susarak biteceklerini görecekler. Müslümanlar hakikatleri haykırdıkları müddetçe Allah onların yardımcısıdır. Hazreti Ali (radıyallahu anh) diyor ki, ‘Zulme engel olamıyorsanız, bari duyurun’ diyor. ‘Anlatın. Herkese duyurun.’ Bu da bir engel olmadır. Çünkü onlar, o zulmü yapanlar, bunu görürler, herkesin duyduğunu, konuştuğunu fark ederlerse, daha onu devam ettirmezler. Yapmazlar o zulmü. Hazreti Ali’nin bu tavsiyesine uymak lâzım. Maalesef onu da yapmadılar. İllâ kendilerine sıra gelecek. Bize sıra geldiği için mi biz bunları yaptık? Meselâ bana bir şey mi yapıyorlardı, ben KHK’lıları savundum? KHK ile ihraç edilen kimselere zulmedildiğini söyledim. Bana mı yapmışlardı? Ben mi atılmıştım KHK ile? Buna benzer birçok şeyi savundum, Hakkı savunmak adına. Onlardan da olmadım hiçbir zaman.”
AK Parti’yi eleştirdiğini ancak haksızlığa uğraması halinde onu da savunacaklarını belirten Alparslan Kuytul Hocaefendi, ancak diğer oluşumlardan, gruplardan, cemaatlerden bu anlayışı göremediklerini söyledi.
" TV5'e Desteklerinden Dolayı Teşekkür Ederim"
Programda Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun daha önce Alparslan Kuytul’a destek verdiği konuşması da yayınlandı.
Alparslan Kuytul Hocaefendi, Saadet Partisi’nin ve TV5’in kendilerine verdiği desteğe teşekkür ederek, “Ben Erbakan Hoca’yı her zaman sevmişimdir. Allah rahmet eylesin, Erbakan Hoca, Türkiye’de İslâm’ın sadece namazdan ibaret olmadığını anlatan insanlardandır. Müslümanlara bir mücadele ruhu vermiş bir insandır. Erbakan Hoca’nın emeği çoktur” dedi.
Hocaefendi, Kramollaoğlu’nun desteği konusunda şunları söyledi:
“Saadet’in tavrı, Müslümanların yanlış tanınmalarını engelledi”
“Ben, Temel Bey’e çok teşekkür ediyorum. Beni aradı. İlk tahliyede de ilk gün arayan kişidir. Öğlen vakti, daha yeni eve varmıştım zaten Cuma namazından sonra. İlk arayan odur. Bu sefer de yine ilk arayan o oldu. Ben bunları unutmadım, unutmam da ve kendisine de söyledim. Dedim ki, ‘Bizim tavrımız da sizin tavrınız da Hakk’tan taraf olma, zulme karşı olma, mağdurların hakkını savunma yönünden çok önemli oldu bu süreçte. Yoksa Müslümanlar böyle tanınacaklardı. Zulmü yapanlar, Müslüman görüntülü insanlar, Müslüman insanlar. Diğerleri de sessiz kalıyor, cemaatler, belli başlı cemaatler. Onlardan ses yok. ‘O zaman İslâm, herhalde böyle’ gibi, böyle bir algı oluştu aslında. Bizim bu mücadelemiz ile Saadet Partisi’nin bu mücadelesi aslında çok önemli oldu bu noktada. Ben, kendisine de bunu ifade ettim. Bana bunu sormadı da. Bu konuda görüşümü sormadı ama ben kendiliğimden bunu söyledim. ‘Sizin tavrınız da bizim tavrımız da bu süreçte bir bakıma Müslümanların şerefini korudu ve İslâm’ın ve Müslümanların yanlış tanınmasını engelledi.”
“Derneklerimiz kapatıldı, vakfımız mahkemede”
Alparslan Kuytul Hocaefendi, bir soru üzerine Furkan derneklerinin bütün şubelerinin son KHK ile kapatıldığını, Furkan Vakfı’nın ise mahkemesinin devam ettiğini söyledi. Furkan Vakfı’na kayyım atandığı için vakfa giremediklerini; öğrenci yurtlarının olmadığını ancak kendilerini seven öğrencilerin evlerinin yurt kapsamına alınarak mühürlendiğini söyledi.
“Öğrenci evleri tekrar açıldı”
Öğrenci evlerinin kaçak yurt olarak kabul edilip vakfa para cezası kesildiğini belirten Alparslan Kuytul Hocaefendi, kayyımın buna itiraz ettiğini, mahkemenin konuyu incelediğini, evlerin öğrenci evi olduğunun kaydedildiğini, Milli Eğitim Bakanlığı’nın gönderdiği görevliler tarafından mahkemeye rapor sunulduğunu, bu sürecin sonunda evlerin tekrar açıldığını, para cezalarının da iptal edildiğini anlattı.
“314 bin Liranın makbuzlarını almayıp ‘makbuz yok’ dediler”
Alparslan Kuytul, vakfa yapılan baskında kasada bulunan para konusunda da açıklamada bulundu. Kuytul, şu açıklamada bulundu:
“314 bin Lira para çıkmış kasadan. O gün, bizim yılda bir gün yaptığımız infak toplantısı. Yani bağış toplantısı günümüz. Yani kasten o günü beklemişler. ‘Orada para olacaktır ve bunların büyük ihtimalle makbuzu da yoktur. Böylece bunları suçlayabileceğiz’ diye planladılar. Bir güç, bunu planladı. O toplantı geceydi; sabah namazında, karanlıkta basıldı vakıf. Yani planlandığı besbelli ve 314 bin Lira para çıkıyor oradan. Tabii biz zaten o sırada Emniyet’teyiz. Bizi daha evvel aldılar. Bize gelip sormuyorlar; ‘Bu paraların makbuzu var mı, yok mu?’ Orada bir sürü makbuz var. ‘O makbuzlar, bu paranın makbuzu mu?’ Sormuyor. Sormaya niyeti yok. Hatta o makbuzlar, orada bırakılmış, kasten, birinci aramada. 5 gün mü bir hafta mı arama izni almışlar, tüm binayı aramak için. Bir hafta izin almalarına rağmen, 2-3 saatte gitmişler, o makbuzları da orada bırakmışlar.
Sonra kayyım geliyor, bakıyor ki bir sürü evrak var burada. Ortalığı karman çorman etmişler; evraklar orada, makbuzlar orada. ‘Tekrar gelin arama yapın. Burada bir sürü evrak var’ diyor. Tekrar savcı emriyle gidiyorlar, arıyorlar, orada makbuzu buluyorlar. Bakın, 6 gün sonra oluyor bu olay; bir hafta sonra. Biz o zaman Emniyet’teyiz. Bir hafta sonra o makbuzlar bulunduğu halde, iddianame 6 ay sonra hazırlandığı halde, iddianamede ‘makbuz yok’ diyor. Resmen yalan söylüyor yani. Ben bunu mahkemede de söyledim. Yani bu, resmen bize iftira.”
“Vakfımızı açmazlarsa İslâm’ı her yerde anlatmaya devam ederiz”
Alparslan Kuytul Hocaefendi, bundan sonra ne yapmayı düşündüğü sorusunu da şöyle cevapladı:
“Vakfımızı açarlarsa orada sohbetlerimize devam ederiz. Açmazlarsa bütün memleket bizim. Bütün sokaklar bizim, bütün parklar, bahçeler bizim. Bütün çayhaneler, kıraathaneler bizim. Her tarafta konuşacağız. Yani bize bunu yaptıklarına pişman olacaklar.”
Alparslan Kuytul Hocaefendi, “Ne anlatacaksınız?” sorusuna da “İslâm’ı anlatacağız, tevhidi anlatacağız. Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalı demeye devam edeceğiz” cevabını verdi.
“ ‘Ben tanık değilim’ diyen şahsı tanık yaptılar”
Alparslan Kuytul Hocaefendi, konuşmasının sonunda ‘gizli tanık’ konusunda da açıklamada bulundu.
Suç örgütü kurmakla suçlandığı davanın mahkemesinde ‘Aralık’ kod adlı ‘gizli tanık’ ile kendisinin mahkûm edilmek istendiğini ifade eden Kuytul, “Bu gizli tanık, bir skandal. Emniyet’te vermiş olduğu ifadede bu şahıs diyor ki, ‘Ben tanık değilim.’ Bakınız… Bu bizim elimizde… ‘Ben tanık değilim. Ben, ondan bundan duyduğumu söylüyorum’ diyor ve söylediği şey de nedir? Benim internetteki konuşmalarım. Siyasî konuşmalar. Onlarla ilgili konuşuyor yani. İşte ‘Böyle böyleymiş Alparslan Kuytul’ filan diyerek… Siyasî açıklamalarımı… Vakıfla ilgili hiçbir şey söylemiyor yani. Vakıfla ilgili suç örgütüydü, makbuzdu bilmem ne, onlarla ilgili bir şey söylemiyor.
Bu şahıs, mahkeme aldatıldı, tanık yapıldı mahkemede. Maskeyi takın, sesini değiştirin, ben soru sorabileyim veya benim avukatım sorabilsin. ‘Hayır.’ Soru soramıyorsunuz. Hem böyle, hem de onun ifadeleri düzgün şekilde yazılıyor. Halbuki olduğu gibi yazın, ben de yalanlarını ortaya çıkartabileyim. Değiştirilerek, güzelleştirilerek yazılıyor ve ben, mahkemede dedim ki, ‘Hakim Bey, bu bir skandal. Bu kişi, ‘tanık değilim’ diyor Emniyet ifadesinde ve yaptığı bir ihbar. Tanıklık değil ihbarcılık yapıyor. Bu adam bir muhbir. Duyduklarını söylüyor. Dolayısıyla bu adam bir muhbir. Yani nasıl bunu tanık yaptınız? Bu kişinin Emniyet’teki ifadesine baktığınız zaman ev adresi var. Yani bu kişi tanık olmadığı için, gizli tanık olmadığı için adresi de yazmışlar zamanında. Yani tam bir skandal.”
Canlı Yayını izlemek için;